Sık ağaçların ötesinde bir yoldayım,
Bu yolun divânesi, azat edilmiş yeminli kölesi,
Sık ağaçların topraklarından yüksekçe dolanmaktayım
Ve gövdelerinden kaçan ruhların delirmiş öfkesi…
Üstüne basılmış köklerin,
Yaprakların damarında bir damlayken;
Üstüne basılmış köklerimin,
Şimdi sık ağaçların döküntüsünde bir ilkbaharım;
Tonlarca yeşil,
Tonlarca doğum,
Onlarca ben ötekiysem,
Yasaksam,
Batı’ya Doğu,
Doğu’ya Batı’ysam…
Neyim var sık ağaçların içinde teklikten başka?
Evim bile hainlerce bilinen bir kovuksa,
Ne gül dikeni ne pamuksam…
Doğrulurken sırtımdan düşmüşse binlerce öğüt,
Ve ben biliyorum ki bu orman kovulmuş;
Ne selviyim bu yüzden ne de huzurlu bir söğüt!
Ustaca yapılmış tüm kolyeler kıyametle kopmuş
Ne doğu ne batı ne ölüm ne de doğum,
Gürgen ruhların özüyle yıkanmakmış mâhir olan!
Binboğa’da yeryüzüne dikilmiş tılsımlı bir mum;
Dili kurumuş tılsımın, dalları küsmüşse nefsime,
Bitmiş çareye dizilmiş zâhirdir bütün umudum!
Sık ağaçların ötesinde,
Sökülmüş otların
Kaçtığım baltaların kesiğinde,
Kanıyorum mumların düğününde;
Darağacı kurarken gafil avlanan sen değil misin?
Ben, kesilerden kaçarken ateşe düşen bir ormanım;
Kül oldum içten içe,
Şâyet günüme düşen bu yıldırım, sebepsizse
Tımar edilmiş köksüz, budanmış bir ayıbım…
Hemşire,
Ben sahiden kayıptım sık ağaçların içinde!
Hemşire, benim şifamın ehli sen misin?
Ne selvi ne söğüt,
Ne gül dikeni ne de pamuk;
Yürürken yazılan kader, sen değil misin?
Çektim saplarından çiçekleri,
Saçlarıymış meğer dünyanın;
Çam ağaçları ondan toka tutmazmış!
Ya yaktıysam canını;
Yoldayken değişen kader, sen değil misin?
Yaktın ya sen benim canımı,
Arzumu sormadan deviren sen değil misin?
Sık ağaçların ötesinde
Kana kana içtiğim dayanılmaz bir nehir,
En çok sevenken cennetten kovulan sen değil misin?
Tek bir us, tek bir sesle yaratılmış kadim ve senli bir şehir,
Sık ağaçların ötesinde kaybol isterim!
Kaybol, yaşarsın; tabiatında bir zehir gibi nefes alırsa cebir
Ölürsün içinde çiçek açarsa kibir ve sulamam seni;
Kederimi besleyenin içi kabirle dolsun isterim,
Sık ağaçların ötesinde baltayla saldıran sen değil misin?
Ben, yeşilin içinde yüksekçe sallanan biçâre,
Sık ağaçların ötesinde bulduğun divâneyim;
Tılsımın pervânesine üflerken devrilen sen değil misin?