Geçmişte yaşanan acıları hala yüreğinde hisseden ve unutmamak için nesilden nesillere aktaran halklar vardır.
Örneğin Yahudiler, Davut’un 2 bin yıllık sarayının bu gün ağlama duvarına dönüşen sınırında dünyanın dört bir tarafına dağılmasına neden olan yenilgilerini hatırlar. Şiiler Kerbela’da öldürülen Hasan ve Hüseyin için matem tutar haksızlığa isyan ederler. Kafkasya’dan sürgün edilenler ise bu gün dahi içlerindeki sıla hasretini yaşamaya devam ederler.
300 yıl süren Rus – Kafkas Savaşlarını Rus Çarlığı kazanınca savaş ganimeti olarak Kafkas Halkı topraklarından 21 Mayıs 1864 tarihinden itibaren sürülmeye başlandı, aslında Kafkaslar için savaş yeni başlıyordu bu savaş hayatta kalmak için bedel ödeyenlerin savaşı oldu.
Ruslar altı bin yıldır Kafdağı’nda yaşayanlara en ağır bedeli layık gördü; sürgün.
Kafkasya’da yaşayan halkların o dönemde gidecekleri tek yer ise dinini yaşadıkları Osmanlı topraklarıydı, Kafkas halkı ilk deniz yoluyla Osmanlı limanlarına gönderilmeye başlandı.
Osmanlı’nın Kafkasyalılar için biçtiği rol daha acı dolu oldu. Arnavutluk, Sırbistan, Ürdün, Suriye başta olmak üzere savaşların ve çatışmaların en yoğun olduğu bölgelere yurtlarından zorla kopartılmış Kafkas göçmenler yerleştirildi.
İlk deniz yolu ile vatanlarından koparılanlar İstanbul, Köstence, Varna, Samsun ve Trabzon limanlarına gönderildiler ama gönderilenler kadar şanslı olmayanlar eski ve bozuk gemilere bindirilerek Karadeniz’in karanlık gecelerinde derin sulara gömüldüler, vahşet çok büyüktü Ruslar üç dört kat fazla Kafkasyalıyı bindirdikleri gemileri batırıyordu.
Günler sonra vahşetin izleri Trabzon başta olmak üzere Karadeniz sahillerinde görüldü, batırılan gemilerdeki insanların sadece saçları kalmış ve sahile vurmuştu.
Olaylara şahit olan Rus tarihçi Adolf Berge durumu böyle;
Novorossiisk limanında gördüklerimi asla unutmayacağım, on yedi bin dağlı kıyıda toplanmış, yılın geç, sert ve soğuk zamanı, evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyecek giysisi olmayan bu insanlar tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Zayıf bir kadın cesedi çöplüğe iki bebeğiyle beraber atılmış, birisi hayat mücadelesi içinde, diğeri annesinin göğsünde besin arıyor. Kim bunu görür de etkilenmez ki? Böyle sahneler hiç de nadir değildi.
Ivan Drozdov ise;
Yolda gözlerimiz insanı şok eden bir görüntüyle karşılaştı. Köpeklerin kısmen parçalayıp yedikleri kadın, çocuk, yaşlı cesetleri; açlıktan ve hastalıktan bir deri bir kemik kalmış, neredeyse ayakları üzerinde duramayacak kadar güçsüz, bitap düşmüş ve daha canlıyken köpeklere yem olan sürgünler.
Trabzon’daki Rus konsolosunun, tehcir işlerini idare etmekte olan General Katraçef’e yazdığı raporda şöyle anlatılır “Türkiye’ye gitmek üzere Batum’a 70 bin Çerkes geldi. Bunlardan günde 7 kişi ölüyor. Trabzon’a çıkarılan 24 bin 700 kişiden şimdiye kadar 19 bin kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63 bin 900 kişiden her gün 180-250 kişi ölmektedir. Samsun civarındaki 110 bin kişi arasında her gün 200 kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul’a götürülen 4 bin 650 kişiden de günde 40-60 kişinin öldüğünü haber aldım”.
Anadolu topraklarına ilk Kafkas göçmenleri Kırım savaşı sonunda Rusların Kafkasya’daki baskısı neticesinde 1856 yılında başladığı kabul görmektedir, araştırmacılara göre sayı 200 bin ile bir buçuk milyon arasında değişmektedir, ancak 1856-1907 arasında Osmanlı topraklarına ulaşabilen Kafkasyalı Göçmen sayısı ortalama 600 bin kadardır yaklaşık bir milyona yakın Kafkasyalı hayatını kaybetmiştir.
1856 yılında başlayan bu göçler sırasında Suriye, İç Anadolu, doğu Anadolu ile önemli ölçüde Kafkas göçmeni de Rumeli’ye, stratejik bölgelere yerleştiği görülmektedir. Bu tarihte çok az miktarda da Bursa ve çevresine özellikle Çerkes ve Abhaz göçmenlerin yerleştirildiğini görmekteyiz. Bu tarihte gelen ve Bursa civarında yerleşenler çoğunlukla İnegöl’e yerleşmişlerdir. Ancak Bursa bölgesine yerleşen Kafkas göçmenlerin büyük bölümü 93 Harbi sonrasında, 1878 yılından sonra gerçekleşmiştir. 1891 yılına kadar Anadolu’ya sevk edilen 474 bin 638 göçmenden 162 bin 28’i Osmanlı İmparatorluğu’nun Hüdavendigar vilayetine (Bursa) yerleştirilmiştir.
Kafkas göçmenlerin bir bölümü kara yolu ile Erzurum istikametinden Anadolu’ya girerken, çok büyük bölümü ise deniz yoluyla İstanbul’a gelmişti. İlk göçmenlerin gelişini Hükümet İstanbul’dan kamplarda toplama girişimi, iskanı kontrollü yapma arzusundan kaynaklanıyordu. Ancak Kafkas göçmenleri önce İstanbul’da uzun süre bekletilince, sorunlar yaşanmaya başlandı. İstanbul’da biriken göçmen sayısı da 200 bini aşınca, bu göçmenlerden 50 bini hemen Anadolu’ya taşınmıştır. Bu nedenle de İstanbul’a yakın olan Hüdavendigar vilayeti ve İzmit tercih edilmişti. Göçmenler, Ocak 1878 tarihinden itibaren Bursa’ya gönderilmeye başlanır.
Gemiler; Gemlik, Mudanya, Edremit, Yalova ve İzmit gibi sahil iskelelerine gönderilir ve buradan da iç kesimlere yollanır, 7 Römorkör ve İdare-i Mahsusa’ya ait Şerefresan adlı vapur Bandırma başta olmak üzere Gemlik iskelelerine sürekli göçmen taşır. 10 Eylül 1879 tarihe kadar Anadolu’ya sadece Rumeli’den 275 bin nüfus gönderilmiştir, bunlardan en büyük rakamı ise 54 bin 898 kişi ile Bursa iline gelir. Sürgün çok farklı yönlerden yapılmış olsa da Balkanlara deniz yoluyla gidenler daha sonra kara yoluyla Anadolu topraklarına geçiş yaptılar. Bursa ilçelerinden Mustafakemalpaşa, Karacabey, İnegöl köylerine yerleşenler genellikle Abhaz ve Adige ağırlıklı Kafkasyalılardır.
Bu sürgünde çocuk denebilecek yaşta yalnız hayatta kalan birinin torunu olarak sadece 21 Mayıslarda değil her zaman onların yaşadıklarını içimizde hissettik, onlar bizlerin yaşaması zorlukları hatta ölmeyi göze aldılar.
Yaşatmak için ölmek gerekir bazen hayatının acı bir kuralı olsa da.
Kaynak: https://atillasagim11.blogspot.com