Gün aşırı tıraş olurdu babam, dilinden düşürmediği Zeki Müren şarkıları ve sırrı atmış kenarları kırmızı aynası ile… Denk geldikçe atalım bu aynayı, al bunu kullan derdim. O da başıyla onaylar, Yine de vazgeçemezdi aynasından. Balkon masasındaki lavanta saksısına dayar, jileti vururdu yüzüne. Tıraş ile konser aynı anda biterdi. Arkasından ….. marka lavanta kolonyasını eline boca eder, yüzünü yıkarcasına sürerdi ve ben ne zaman lavanta kokusu duysam hala ışınlanırım o dakikalara…
Babam,
‘’Yaramaz’’ bir çocuğun yaşayabileceği her şeyi yaşadım ve yaşattım. Kafam da patladı, kaşımda. Kolumda kırıldı, dişim de. İnatçı ruhumla tosladığım her engelde, yaralarımı tutup yanına koşardım. Sorun değildi ki, hallederiz! bakışın yeterdi.
Biliyorum! Doğru ile yanlışı ayırt etmem, siyahla beyazı ayırt etmem kadar kolay olmadı. Küsmeyi değil barışmayı sevdim, sırf bu yüzden kaybettiğim de oldu. En saçması da tabakta kalan son kurabiyeyi bile yiyemedim babam, tıpkı senin gibi... ama unutmam; imkansızın denemelerle küçüleceğini, yola çıkmak için hayal kurmak gerektiğini, düğmeli cepte umudu ve çantamda lavanta kolonyasını eksik etmemeyi.
Çok özel bir günde doğmuşum ya da doğduğum için özeldi. Annem doğum sancısı çekerken, babamın durumdan habersiz, kucağında siyah beyaz yılların yedi kanallı televizyonu ile eve gelişi, sanki film jeneriği… O gün anlamsız gibi görünen kutunun, ömrümün en anlamlı ve en büyülü armağanı olacağını, bu kutunun içinde hayatımın filizleneceğini kim bilebilirdi ki! Sepya zamanlardan bugüne, birlikte yaş aldığım televizyonum ve çeyrek yüzyıllık mesleğim.
Hayat boyu birçok başarı elde edebilir, ödüller ve övgüler içinde kalabilirsiniz. Hatta devamlılık için oldukça besleyicidir de ama hep bir eksiktir. Ta ki! babanız ile paylaşana dek.
Bizi el üstünde taşıyan adam, lavantaların arasına saklanmış hatıralarınla, günün kutlu olsun.
Lavanta kokulu kızın.
YORUMLAR