Mermer Ülkesi
‘’Bir mezar taşının olması bile lütufken;
Ne kadar savurgan ve araftayız biz,
Kendimizi büyümüş sayarız zamanı beklemeden
Yerin altından nefesler yükselir, neden bu taraf yalnız ve acelesiz?
Kabirden ve kaderden, ekseriyetle hislerin vadesi dolmuşken;
Daha çok okumalıyız ülkeyi sessiz mermerlerden
Henüz toprak tazeyken, dualar dökülmeli dudaklardan:
Belki iyi belki kötü, hatırlamalıyız tekrar tekrar gömülmeden
Zira hiçbirimizden uzak değil kimsesizlik’’
Biliyor musun, insanların nasıl delirdiğini anlamaya başladım.
Nasıl kendilerini öldürmek istediklerini;
O denli vazgeçmeyi canından ve cânandan
Hayallerden korkmak neymiş onu anladım bir de
Gerçekleşmiş suretlerinden umutlanmamak,
Üstüne yok saymak bütün heyecanları
En çok istediğin şeyi görmek ve içinde canlanan ölüler;
Dehşete düşmek her saniyede,
Kaçarken eski seni hatırlamak ve kaybolmak geçmişinde
İnsanların nasıl delirdiğini anlamaya başladım.
Dünyayı gördüm:
Sevmek için kendimizden vazgeçtiğimiz şu densiz dünya…
Karşılığında ise aldığımız yalnızca kocaman yükselen duvarlar.
Kurumamış betonlarda pati izleri;
Soğuk havalarda insanın yakasına yapışan hüzün,
Ve yerlere serpilmiş salyangozlar.
Sevilmekle birlikte yağmurdan kaçan turuncu bir kedi
Sokak köşelerinde ise sabit, çiçekçi kadınlar;
Sert, öfkeli bakışlarla güllerinin dikenlerini kesiyorlar
Güzel bir demet lazım insanlara,
Ellerine batmamalı, acıtmamalı ve kırmızı olmalı
Eve ekmek götürmeli dikenlere hapis kadınlar
Çiçekler, gerçeğin diktelerinden ve izinden arınmış olmalı
Acısız mutluluk vadeden saplarında çoktan satılmış rüyalar var
Dikenler tıpkı tekrara düşen özürler gibi,
Kabulsüzce kökünden kestirilip atılmalı
İşte sevgili turuncu kedi;
Dünyanın dönüşü gibi bazı kesin kurallar var,
Ve ben onları bir türlü sevemedim…
Fakat vazgeçmişlerin nasıl delirdiğini anlamaya başladım;
Emekçi insanların gerçekçiliği kadar olağan bir şey yok dünyada!
Ki haklılar davalarında;
Eve ekmek götürmeli çiçekçi kadınlar
Kimsenin eline batmamalı güllerin dikenleri
Terlikle gezmemeli kış ayazında çocuklar
İnsanların nasıl delirdiğini, işte böyle anlamaya başladım
Yol tarif etmekten bıkmayan simitçi abiler;
Sabahları radyosundan cızırtılar yükselen,
Tespih satan amca
Ve akşamları devridaim vakitçiler meskeni
Emekçi insanların gerçekçiliği kadar olağan bir şey yok dünyada!
Peki, kadınların nasıl delirdiğini düşündünüz mü hiç?
Medusa gibi, sadece kadınlara atfedilen
Sürekli şartlanan eksik özgürlükleri;
Ve hariçten bildiğiniz, imrenilen normallikleri
Bilhassa geç saatlerde;
Korkmadan yürüyebilmek sokaklarda,
Kafan attığında arayabilmek mesela kendini
Eminim güzeldir, pervasızca seyredebilmek caddeleri
Burada bu saatte ne işin var kadın başına?
Affedersiniz bayım (!) çalışmam lazım;
Erkeklerden daha iyi duymam gerek ayak seslerini
Burada bu saatte ne işin var kadın başına?
Bu şiirde;
Kadınmış hakmış, hem ne gerek var (?)
Olmuş mu şimdi hiç buraya Medusa?
İnsanların nasıl delirdiğini anlamaya başladım!
Kendilerini nasıl öldürmek istediklerini
Bir defa içinde ölümle tanışınca yaşatmazmış artık vicdan
O da bilir ve söylermiş bunu,
Tıpkı Nazım Hikmet gibi;
‘’ İnsan, öleceğini bile bile nasıl yaşar?
Ya çıldırır ya da öleceğini unutur… ‘’
Ya çıldırın ya çıldıranları anlayın;
Medusa’ların gözlerinin içine bakmaktan korkmayın,
Gerçekler sizi hareketsiz kılacaktır elbet bir müddet
Fakat doğrunun peşindekiler için özgürlük çok yakın
Bırakın dikenler batsın elinize;
Tüm çiçekler kırmızı olmak zorunda değil,
Paha biçilemez hayaller de var her şeye rağmen,
Değişmez gerçekler de;
Çocuklar terlik giymemeli mesela kış ayazında,
Ve dünya duvarlarını indirip başlamalı artık sevmeye…
İnsanların nasıl delirdiğini anlamaya başladım…
Hayat... Çok güzel anlatılmış...