Zor bir ay oldu Mayıs.
Zor, kalabalık ve yorucu.
Anneler günü sevinci her yıl olduğu gibi ticari bir kaygıyla tamamen reklam malzemesine dönüşmese iyiydi. Alıştık artık. Ne de olsa bizde sevgi, sarılarak ya da öpücükle değil alınan hediyenin büyüklüğüyle ölçülüyor hala, geldiğimiz nokta bu.
Ardından 19 Mayıs sevinci.
Bazen düşünüyorum, Milli Bayram sevinçleri de aradan geçen yıllarla birlikte, tarihe mi karışıyor acaba? Sevinçlerimiz bile eskisi kadar coşkulu olamıyor artık. Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, Atatürk’lü cümleler, resimler kadar coşkumuz. Sokaklara, meydanlara bakıyorsunuz, facebookta like layan ya da instagramda kalp yollayan kadar bile insan yok. Bizim bütün gücümüz, sevgimiz, inancımız bilgisayar ya da telefonun üstünde kalmış, sosyal medya kullanımımızla sınırlanmış. Tüm konuşmalar, beğenmeler, bağırıp çağırmalar, alkışlar, hepsi maalesef sanal dünyada.
O yüzden zaten seçimin gerçek olanına ilgi yok denecek kadar az.
Herkes ikiyüzlü, herkes sadece birilerine mesaj verme derdinde. Kimse gerçekten, yürekten kutlama, anma, sevme durumunda değil. Bunu da sanki yalana dönmüş bir bahane gibi kutlamaya başlamışız. Hayatımız yalan ne de olsa.
E zaten gazeteciler ve siyasetçiler dışında halkın hiç ilgilenmediğine inandığım seçim de televizyon, gazeteler ve açık hava mecraları üzerinden yürüyorken, alın size konu kalabalığı.
Derken olağanüstü bir gelişme oldu.
Bir yangın ateşi yakıldı Bursa’da otomotiv fabrikalarının işçileri isyan etti. Önce bağlı oldukları sendikaya, sonra aldıkları ücrete. Daha doğrusu benzer bir fabrikada yapılan kendilerinden yüksek olduğu söylenen zammın miktarına
Biz bu satırları yazarken, eylemler Kocaeli’ne sıçramış, taraflar henüz bir sonuç alamamıştı.
Ancak daha büyük korkularım var ki oda, eylem yapan işçilerin tamamen işsiz kalma ihtimali ve hatta özellikle Bursa’yı ayakta tutan ana sektör olan otomotivin daha büyük firma kapatmalara ve işsizliklere gebe kalacak olması.
Bazen pire için yorgan yakarız
Bazen söylediğimiz yalana herkesten çok kendimiz inanırız.
Haklı davaların her zaman ardında olmalıyız. Haklının da
Ama bu durumda düşünülmesi gereken en büyük şey sağduyu.
Zira işten çıkarılacak işçilerin yerine o fabrikalarda çalışmak için can atan bir o kadar daha işsiz olduğuna eminim.
O yüzden arkada aileler, çocuklar, mağdur bir sürü insan varken, uzlaşma zemininde olunması çok daha büyük önem arz ediyor.
Ne kadar kavga edersek edelim, uzlaşmayı bilmemiz gerek. Orta yolu bulmamız, herkesin çıkarı için ortak faydada buluşmak gerek.
Burada bir şehrin ekonomisi ve bu sektörden ekmek yiyen sadece o fabrika çalışanları değil, yan sanayileri ve tedarikçileri var. Kartopu gibi büyüyecek bir kalabalık sözkonusu.
Şehrimizin, insanımızın, ekonomimizin, hepimizin geleceği için, doğru kararlar alınmasını temenni ediyorum.
Ekmek zaten arslanın karnına inmişken, açılan deliği büyütmek değil, küçültmek olmalı hedef.
Ve daha da önemlisi bu haklı platform bir siyasi eylem değil, sosyal bir hak arayışından öte gitmemeli.
Yoksa olacaklardan kimse sorumlu olamaz.