Hiçbir felaket geliyorum demez, ama her facia geldiğini haber verir. Sorun şu ki görür görmezden, duyar duymazdan geliriz. Dikkat etmeyiz, inanmayız, bize olacağını düşünmez, hep başkalarından haber bekleriz.200’den fazla işçiye mezar olan Soma madeni için söylenilecekler ne kadar çok olsa da, ne dilde takat, ne yürekte huzur var. Kilitlendi kalbimiz, dilimiz, ağzımız, gözümüz. Karalar bağladık, karalara bulandık. Göz gözü görmüyor dumandan, karanlıktan, patlamadan, acıdan, gözyaşından.Ben bu yazıyı yazarken 238 can gitmişti, uçmuştu yuvadan. 238 anne evladını yitirmişti. Birileri kocasız, babasız kalmışlardı. Sabah işe selametle yollanan, akşamsa yolları gözlenenler, bu kez çıkamamışlardı indirildikleri yüzlerce metrelik madenden. Nefes alamadan, güneşi göremeden, her tarafları kömürle kaplı, siyahları soluyarak yaşayarak yitirdiler hayatlarını…Kim bilir 13 Mayıs Salı günü işe giderken, ne hayalleri vardı. Akşam evine gidip bebesini sevecekti belki, belki de çocuğunun derslerine yardım edecekti. Kitap alacaktı, bisiklet alacaktı evladına kim bilir. Ne zamandır görmediği anacığına sarılıp öpecekti belki de hasretle. Koklayacaktı sevdiklerini son günü olduğunu bilmeden. Şaka yapacaktı onlara belki de. Çok sevdiği dizinin bir sonraki bölümünü seyredecek, tuttuğu takımın maçını arkadaşlarıyla izleyecekti.Kim bilir neler neler?Peki ya bekleyenler?Analar, evlatlar, eşler, yakınlar, kardeşler, babalar, arkadaşlar, komşular.Pazar günü belki de hep birlikte pikniğe gidilecekti. Okul ödevi için babanın yardımı gerekliydi. Veli toplantısında baba olmadan hiç olur muydu?Üstelik babalar günü bu kadar yakınken dile kolay 238 ( şu an itibariyle söylenen rakam ama daha göçüğün altında yüzlerce insan var) evde babalar günü bir daha karalar bağlanacak, bir daha hiç kutlanamayacak, babalar olmayacak, elleri öpülemeyecek, ne hediye alsam diye düşünülemeyecek. Hep bir yer, bir yan, birileri buruk olacak, yüreği yanacak, üzülecek, acıyacak.Artık babalar günü, mezarlığa gidilip bırakılan çiçekten, akla her baba gelişinde dolan gözlerden ve hiç dinmeyen bir sızıdan ibaret olacak. Her beklenmeyen, her ansızın ölüm gibi.Ölümün soğuk yüzü bir de kömürün karasıyla karışınca, daha bir dağlanmadı mı yürekleriniz?Kurtarıldığı anda sedye kirlenmesin diye çizmelerini çıkarmaya çalışan o masum insanla bir kez daha burulmadı mı yüreğiniz? Hep gözleriniz dolu dolu gezip, bu kimsenin kaderi değil, olmasın, olmamalı diye dua etmediniz mi?Kalbim Soma’da atıyor benim. Madenden çıkamayan, çıkarılamayan ya da cesedi çıkan her madencinin evindeyim ben. Onlarla ağıt yakıyorum, ağlıyorum, sarılıyorum, onların üzüntüsüne ortak olmaya çalışıyorum. Ne ölümün çaresi var, ne kalanın derdinin bitmesi gibi bir durum. Hele ki kalanın yalnızlığı, çaresizliği öyle büyük ki…!Soma’da daha kaç ailenin canını yakacak vefat haberleri gelecek bilmiyorum, ama göklerin tekrar maviye dönmesi, ocağı sönenlerin yeniden yakması çok uzun zaman alacak gibi. Geri gelmeyenlerin acısını yaşayacak nesiller hem mecburiyetten ama bir o kadar da korkuyla yine inecekler madene.İşte o zaman biz kader diyeceğiz buna, istemeyerek, çaresizlikten.Ama bu kaderse değiştirmek, değilse çözmek hepimizin elinde.Böyle acıların bir daha yaşanmaması için kalbimizi Soma’da bırakalım, bir elimizi hep onların üstünde, yanında tutalım.Tutalım ki kimsenin canı yanmasın,Kimsenin baharı kış olmasın, evladı öksüz yetim kalmasın…