Hani kötü komşu insanı ev sahibi yapar derler ya, bazen kötü koşullar da iş sahibi yapabiliyor. Özelikle kadın, çocuk, yaşlı ya da pozitif ayrımcılık kapsamına giren kim olursa olsun, benim ilgi alanım içinde olduğu için, konuya ilişkin hassasiyetim zaten ortada. Ancak sadece ulusalda değil, yerelde de rekabetin yaşandığı koşulların sağlıklı olmaması hatta bırakın sağlıklı olmasını daha çok insanı sağlığından etmesi, bize yeni fırsatlar yaratıyor. Neden derseniz, eşitsizliğe, haksızlığa karşı mücadele etme ruhumuzu dışa yansıtmak için ihtiyacımız olan kanalları mecburen kendimiz yaratıyor, haklı ve doğru sesler çıkarmak adına, kimseye ihtiyaç duymamak, yanlış anlaşılıp, yanlış ifadelerle karşılaşmamak için kendi yazıp çizdiklerimiz, okuyup onayladıklarımızdan olmak istiyoruz. Toplumsal kirlenmenin eline düşmeyen sektör yokken, biz bundan arınmaya ve arınmış yayınlarla varlık göstermeye gayret ediyoruz. Ve işte bu yüzden Bursa’nın ilk ve Tek Kadın gazetesi olan, bu konuda bir misyon üstlenen, daha yazacak çok konusu yapacak çok işi olan Pembe Pusula gazetemizin ardından, Hürriyet Bursa gazetesiyle birlikte, Türkiye genelinde ilk kez yapılacak yeni bir gazeteye imza attık. Kadının Hürriyeti gazetesi. Kadın konusunda konuşmak ya da kadınla ilgili şikâyetleri duymaktan yorulan hatta sıkılan bir kesimin olduğu çok rahatsız edici de olsa) göz ardı edilmeyecek bir gerçek. Kaldı ki, kimileri kadının çok sesliliğinden dem vuruken, biz de tam tersi artan kadın cinayetlerinden, çoğalan çocuk gelin ve tacizlerden şikayet ediyoruz. Toplumsal bölünmemizin ahlaki çöküntü olarak hanelerimize girdiği bu günlerde aslında var olduğunu bildiğimiz ama konuşmaktan ısrarla korkulan ensest konusunu, nasıl atlayabiliriz, örneğin? Ancak ısrarla kadınla ilgili konuşmayı ya da kadına şiddeti görmezden gelenlerin biraz etraflarına bakmaları ya da kendilerini bizim yerimize koymaları halinde acı gerçeği algılayabilecekleri şeklinde bir iyi niyet halindeyim hala ve hala. Zira bu şiddeti yaratanın, bu kadar çok çocuğa tecavüz edenin, çocuklarla evlenebilenin kimler olduğundan yola çıksak bile, içimizdeki gerçek kimlikleri tek tek ayıklamak zorunluluğunu sizi bilmem ama ben taşıyorum. Ülkem sadece siyasi ya da ekonomik olarak zor bir dönemden geçmiyor. Sosyolojik olarak ta karmaşık ve çok sorunlu bir dönemdeyiz. Korkarım kısa sürede çözülemeyecek, hatta birkaç nesil ile bile tam anlamıyla bitirilemeyecek, ancak iyi temeller atma zorunluluğumuzun olduğu ve attığımız bu temelleri de maksimum korumayla gelecek nesillere aktarmak zorunda olduğumuz kayıp ve zor bir dönem. Sadece şiddet, tecavüz, ensest, tacizle kalsa yine iyi. Uyuşturucu konusu da almış başını giderken, özellikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına, valiliklere, belediyelere hatta muhtarlara öyle insani görevler düşünüyor ki inanamazsınız. Tüm bu kurumların yaptıkları işlerin temeline insanları koyarak başlamaları ve bunu sadece kağıt üstünde ya da cümle içinde kullanmaktan öte, hayata geçirmeleri gibi önemli bir kriter var. Zira insanlığın yasaları kâğıt üstünde karalanmıyor. İhtiyaç hiçbir ayrım gözetmeksizin insana insan gibi davranmakta başlıyor… Kadının Hürriyeti tüm bu sorunların üzerine giderek, insanca yaşam haklarını bir kez daha gözden geçirmek ve kadınla birlikte haklarından mahrum olan herkesi desteklemek için yayına başlıyor. Haydi bakalım…