Türkiye yine bir dönemecin eşiğinde.
Terörün akıttığı kanla sulanan toprakların hedefi değişti.
Eskiden asker ve polise saldıran eller artık sivillerde deniyor eylem çeşitlilerini.
Kadın her defasında daha çok yıpranıyor, yaralanıyor, hayatını yitiriyor.
Kadına şiddetle beraber ülke, terörü gündemine, merkezine oturttu.
İsteyerek ya da istemeyerek birileri yönünü çiziyor ülkenin. Ve neyaparsak yapalım çemberin dışına çıkamıyoruz bir türlü.
İsrail’in bitmeyen küstahlıklarına beklenen kriz söylentileri de eklenince, bakıyorsunuz her yer toz duman.
Da nereye kadar?
Tamam, BDP savaşa karşı barışı daha iyi savunmak adına 1 Ekim’den itibaren meclis çalışmalarına başlayacağını açıkladı.
Bu geç kalmış demokratiklik kararının, kazanılmış hakları kaybetmemek adına bir hamle olduğu açık ve seçik ortada duruyorken, nasıl inanalım onların barış kavramına.
Bir de barışın taraflarının ve barış düşüncesinin bu kadar büyük farklarla birbirinden ayrılmış olmasının şaşkınlığı da hala üzerimde.
Düşünün savaşlarda barışın tarafları farklı, peki ya savaşın sebepleri?
Aynı bir oğlunu dağa diğerini askere gönderen ana gibi.
Hangisine ne diye yansın.
Ölen de öldüren de evladı.
Kimine göre şehit olan diğerine göre terörist.
Bir başka ana içinse tam tersi.
Perki ne fark eder.
Ölen hep insan.
Ölen hep bir ana evladı
Olan da hep anaya.
Önemli olan terör adı altında gittikçe ucuzlayan insan yaşamı.
Asıl önemli olan insana, masumlara terör diyerek yaşatılan dram.
Son birkaç haftadır kaçırılan öğretmenler, 4 tane genç kızın ölümü, 8 aylık hamile bir kadının öldürülmesi ve sonra kurtarılan ama kuvözde yaşatılmaya çalışılan ama hayatını kaybeden bebenin durumu.
Bunlar sadece ülkenin teröre bakış açısında bir nefret kazandırmıyor, toplumsal bir ayrılık, toplumsal bir nefrete dönüşüyor bu ki son derece tehlikeli.
Bu defa terörü, teröristleri lanetlemiyoruz sadece, onlardan tabir ettiğimiz öyle addettiğimiz herkesi kendimizce koyuyoruz hedef tahtasına. Ona göre ayırıyoruz, ayrılıyoruz toplum olarak.
Ve bu zaten hedeflenen, teröre temel yaratan, ortam oluşturan bölünmenin bir numaralı hastalığı. Terör böyle hastalıklı durumlarda, anlarda, yerlerde daha bir yerleşiyor içimize. Daha kolay siniyor aramıza, fırsattan istifade.
Tüm bunların içinde kadına dair şiddetten çok iyi haberler duymak, sizlerle paylaşmak istiyorum aslında. Ama kolay değil.
Ülke kadın konusunda da farklı görüşlere sahip.
Hatta bu konunun bırakın büyütülmesini gündeme taşınmasını bile gereksiz hatta sakıncalı bulanlar var.
Ve ülkede sadece kadın değil tüm sorunların paylaşılarak konuşulması ama konuşmaların sonunda bir yaptırım olması, sonuç alınması taraftarıyım.
Buna niye diye soracak kimse olduğunu sanmıyorum ama diyelim ki olursa da artık konuşmanın hatta yazmanın da ötesine geçelim istiyorum.
Kadın meselesini meseleden saymayanlara bulduğumuz çözüm ve uygulamalarla verelim istiyorum cevabı.
Ona bakarsanız ben de terörü ve teröre dair yapılanları duymaktan sıkıldım.
Ama ne çare.
Hala terör birinci gündemimiz.
Onun yanında kadın meselesi devede kulak.
Ama sonuçları aynı
Hala dert, hala sorun.
Ortak tek noktaları
Çözülememeleri…