Gündem terörün can yakan ateşinden bir türlü kurtulmazken, terör kadar acıtan kadın cinayetleri hakkında da yeni bir rapor geldi elimize.
Terörün aldığı canların sayısı, terör örgütünün saldırı sayısını arttırması, teröristlerin ölüme gider şekilde saldırıya gittiğini varsayarsak, ülkem zorlu bir dönemecin içinde yine.Suriye ile ilişkilerin geldiği nokta ve daha da önemlisi Suriye’nin kendi içinde yürüttüğü politikanın yansımaları ne yazık ki terörün ülkemizde şekillenmesinde de etkili.
Hal böyle olunca ülkemizdeki eylemlerin arkası kesilmiyor, her gün evlerden duyulan ağıtlar da.
Bir diğer gündemimiz de aslında bizim defterden hiç silinmeyen, ezberimizden çıkmayan bir başka konu.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2008 -2011 yılı verilerinin ardından kolları sıvayıp, 2012 yılının ilk ayında kadın cinayetlerindeki artışı, kimlikleri, cinayet sebep ve şekillerini araştırmışlar. Çoğunlukla kendi gayretleriyle yapılan araştırmada dikkat çekici sonuçlar var.
Kadına şiddetin en yakınından geldiği gerçeği geçen yıla kadar yüzde 88’lerdeyken bu yıl maalesef yüzde yüzlere çıkmış. Şiddetin sebebini de şiddet uygulayanı da dışarıda aramaktan vazgeçelim demek bu.Ve doğruluğu kadar bir üzücü olan da gerçekliği. Sığınma evlerinde kalan kadınların yüzde 37,5’inin öldürülmüş olması bir diğer çarpıcı ayrıntı. Bu da demek oluyor ki sığınma evleri ya yeterince gizli ya da güvenli değil ya da bir şekilde yanlış kişilere bilgi veriliyor, zira yüzdesel oran ürkütücü.
Cinayetlerde silahla ve bıçakla öldürme gibi sebepler iyice artmış.
Azalan hiçbir veri yok, tam tersi sayılar inanılmaz.
Örneğin bıçakla yapılan saldırıda darbe sayısının en az 10 olması vahim bir sonuç.Bu da şiddetin ölçü ve derecesini ortaya koyuyor.
Kadın cinayetleri her geçen gün artsa da, toplumsal bir psikolojiyle konunun yeterince önemsenmemesi ise tamamen anlaşılmaz bir tutum. Geçtiğimiz Mart ayında ortaya çıkan yeni yasanını henüz tam uygulanmayıp hatta oturmayışının bu artışta etkisi nedir, bilinmez. Ancak cinayetlerin aynı dönemde iki kat şekilde artığı da veriler arasında.
Bir diğer unsur da katillerin birbirinden yeni yöntemler öğrenmeleri.Örneğin Münevver Karabulut cinayeti bu konuda önemli.Ancak katillerin yakalanması ve yüksek cezalar alması bu yöntemi uygulayanları vazgeçirmiş olmalı.Münevver Karabulut cinayeti de aynı Ayşe Paşalı gibi kadın cinayetlerinde bir dönüm noktası.Özellikle M.K. cinayeti medyanın belki de en etkin olduğu ve katilin yakalanmasında da katkısının bulunduğu o- laydır. Dolayısıyla hem cinayet yöntemi, hem ailenin mercek altında olması, hem de yargı ve yargı sonrası hala gündemden düşmemektedir.Ancak hiçbir önlem gencecik kızlarımızın, kadınlarımızın, bir hiç uğruna ya da sırf kıskançlık, aşk cinayetleri ya da ekonomik yetersizlikler yüzünden hayatını kaybetmesini engellemiyor.Biz kadınımızı, kızımızı fiziksel olarak koruyamadığımız gibi, manevi olarak da onlara bir güvence veremiyoruz.Bu da katil ya da tecavüzcüleri cesaretlendiriyor ya da korkmamasını sağlıyor. Hatta bunu bir zafer olarak bile görenler olduğuna eminim.Dileğim hem suçluların cezalarını maksimum oranda almaları hem de mağdurların olabildiğince korunması.O yüzden sadece hükümet ya da devletten beklememeli her şeyi.Her vatandaşın, her STK’ nın da elini taşın altına koyması gerek.Komşusunda kavga, yol ortasında şiddet gören inanların hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı bırakıp, en azından polise haber vermeleri, insanlık namınadır. Unutmayın bugün umursamadığımız yarın başımıza gelebilir.