Ne kadar çok ilklerin ülkesi olmaya çalışsak ta, olamayacaklarımız için konuşmak bile gereksiz.
Alın işte kadına şiddette gelinen nokta.
Önlem, artan cinayet ve tacizler uyarınca alınmaya çalışılıyor.
Eylem gerçekleştikten, kadın öldükten sonrasında kanunlar giriyor devreye.
Neyleyim başa gelenlerden sonra ceza veren, bir dolu indirimle suçluyu hak ettiği gibi cezalandırmayan sistemin kadına bakışını.
Ayşe Paşalı sivil toplum örgütlerini birleştiren kişi oldu ama ölümünden sonra.
Yine geç kalınmış bir durum daha. Öncesinde neden dikkate almadık hiçbirimiz?
O yüzü gözü eşi tarafından darp edilmiş haliyle bakarken hepimize dokunaklı gözlerle, neden kadın da destek olmadı bir türlü hem cinsine.
Diyeceksiniz ki ülkenin her yanı, her yeri cahil cühela adamlarla dolu ya da kadına şiddeti marifet sayan. Sadece adamlar değil kadına şiddete çanak tutan. Kabul edelim analar da kızlarını pazarlıyor bu ülkede, aksini yapana şiddet uygulayan kadınlar da var artık.
Şiddet yaşamın parçasına dönüştü, gücü olanın neredeyse. Güçsüzlerin hükmü kalmadı, bileğine güvenenler krallığında.
Bu arada unutmayalım bunu sadece cahiller de yapmıyor, altını çizelim. Nice çok eğitimli zat ta eşine, çocuğuna acımasızca uyguluyor şiddet. Ve en çok onlar şaşkınlık yaratıyor nedense, eğilimde bir fark varmış gibi eğitimlide.
Kanundan önce aile mi bunu saklıyor, o toplumsal yasaklar ve mahalle baskısı mı kadını korumaktan öte ölüme itiyor?
Şu mahalle baskısının, dayak yiyen kadının feryadına rağmen polise haber vermeyen komşunun durumunu da tartışmayacak mıyız hala?
Yozlaştığı gün gibi ortada olan kültürümüzün, toplumsal boyutta yarattığı tehlike mesela, şiddetin temel unsurlarından biri değil mi?
Kadına şiddetin toplumsal ölçekteki durumu, eğitimi bile alınsa medenileştirmeyecek mi insanı, aileyi, mahalleyi, herkesi.
Yani bir yerden tutacağız ucunu işin, bakın nerelerden çıkılacak, birden çok fayda da sağlanacak ama işi tutacak, sahiplenecek ve bırakmayacak, sonuna kadar gitmekten korkmayacak, sağlam mekanizmalara ihtiyaç var, öyle sanal uygulamalara değil.
Hakiki, sahici, inandırıcı uygulamalara.
Sadece kadını erkekten korumakla bitse iş, ne kolay olurdu.
Ne kolay çözülürdü belki sorun.
Ama ailenin kendi içindeki şiddeti, törelerin getirdiği insanı içine sokan, töre olmaktan çok yasaklayıcı kurallara ne demeli, uymayana cezaların emirle verildiği.
Hala bugün tartışıyorsak töre cinayetlerini, bunu yaşatanları göz ardı edebilir miyiz?
Her gün tartışmaya devam edip, yol alamıyorsak bir türlü kadına şiddette, bunu yapanları, bırakın toplumu, kanundan bile korkmayanlara ne demeli?
Namus adı altında verilen cezaların kanunen aldığı karşılık yaptığının bedeli olabilir mi?
Hangi bir örneği versem, birbirinden anlamsız sebeple yaşamından olan kadının çaresizliğinin yansıdığı davalardan?
Ne desem boş, gün geçtikçe şiddetin boyutunu arttırıp, şeklini de değiştiren, vazgeçmeyen, erkek egemen dünyaya.
Kadın özgürlüğüne değil, yaşamına engel olunarak yapılmaya çalışılana bir ad da bulamıyorum.
Tek bildiğim kurtulmak, sıyrılmak,
Dehşetin kadına şiddete dönüşmüş halinin, ruhumuzdan, beynimiz ve yüreğimizden sonra da bedenimizden çıkmasını sağlamak.