İsrail ve Filistin arasındaki çatışma tarihsel, siyasi ve insani açılardan karmaşık bir konudur.
Bu anlaşmazlık, İsrail’in 1948’deki kuruluşundan bu yana devam ederken, toprak, ulusal kimlik, dini inançlar ve güvenlik endişeleri gibi bir dizi faktörden kaynaklanmaktadır.
Temel olarak, İsrail devleti ve Filistin halkı arasındaki toprak talepleri ve hak iddiaları bu çatışmanın temelini oluşturuyor.
Çatışmanın tarihsel kökenleri Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar uzanır, ancak 20. yüzyılın başlarından itibaren daha yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. 1947-1949 Arap-İsrail Savaşı, İsrail’in kuruluşuna yol açmış ve birçok Filistinlinin yine evlerinden olmasına sebep olmuştur.
Sonraki yıllarda, bir dizi İsrail-Filistin savaşı, barış girişimleri ve müzakereleri yaşanmış, ancak zaman zaman ateşkes ilan edilse de, çatışma büyük orsanda devam etmiştir.
Özellikle Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Kudüs, çatışmanın odak noktalarıdır.
Filistinliler, bağımsız bir devletin kurulmasını ve topraklarının büyük bir kısmının geri alınmasını talep ederken, İsrail güvenlik endişeleri ve mevcut sınırların korunması gibi sebepler öne sürmektedir. Çözüm yolları konusunda farklı görüşler bulunsa da, barışın sağlanması için uluslararası toplum ve taraflar arasındaki diyalog ve işbirliği önemlidir.
Tüm bunlar konuya ilişkin somut veriler olmasına karşın, 27. gününe giren İsrail-Filistin savaşında, tüm genel geçer kurallar, teamüller çiğnenmiş, açık ve aleni olarak bir soykırım, dünyanın gözleri önünde umarsızca devam etmektedir.
Konunun uzmanı Doç Dr. Ali Burak Darıcılı hocamla yaptığımız programda öğrendiğime göre de, maalesef katil İsrail ve Katil Amerika’nın bu yaptıkları yine yanına kalacak. Masumlar boş yere ölmeye devam edecekler.
Hiçbir adalet ve insanİ kavrama uymayan bu durum karısında biz ne yapmalıyız?
Ya da savaş suçluları neden ceza almazlar?
Birincisi sebep Uluslararası Adalet Sistemindeki boşluk. Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) gibi uluslararası adalet kurumları, savaş suçlarına karşı savaşanlar için cezai sorumluluk getirir. Ancak bu kurumların yetkisi ve etkisi sınırlı olabilir, çünkü bazı ülkeler ICC’yi tanımamış veya mahkemeye gitmeyi reddetmiştir.
İkincisi, Siyasi Müdahale ve Dokunulmazlık söz konusudur. Savaş suçlularının bazıları siyasi veya askeri güçleri tarafından korunabilir. Bu, uluslararası toplumun bu kişileri yargılamasını zorlaştırabilir.
Üçüncüsü Adaletin Gecikmesidir. Savaş suçları genellikle uzun yıllar sonra ortaya çıkar ve bu nedenle suç işleyenlerin izini sürmek ve yargılamak zor olabilir. Adaletin gecikmesi, mağdurlar ve toplumlar için duygusal ve psikolojik bir yük taşır.
Dördüncüsü İç Savaşlar ve Karışık Çatışmalar yüzünden savaş suçlarını izlemek ve yargılamak daha da karmaşık hale gelebilir. Birçok faktör, suçlu tarafların dokunulmazlık keyfi kullanmalarına olanak tanır.
Beşincisi Uluslararası İşbirliğinin sağlanmaması. Savaş suçlarının cezalandırılması, uluslararası toplumun işbirliğine ihtiyaç duyan bir süreçtir. Ancak tüm ülkeler bu konuda işbirliği yapmayabilir ve bu, savaş suçlularının cezasız kalmasına yol açabilir.
Son olarak Kamuoyu Baskısı çok önemlidir. Savaş suçlarının cezalandırılması, kamuoyu baskısı ve uluslararası organizasyonların çabaları ile yakından ilişkilidir. Kamuoyu baskısı, savaş suçlarına karşı cezai soruşturmalara destek verir.
İşte tüm bu sebepler yüzünden bugüne kadar olduğu gibi şu anda gözümüzün önünde savaş suçu işleyenler bir ceza almayacaktır.
Dolayısıyla biz sivil halklar, savaşa karşı bir araya gelerek, yeni bir inisiyatif oluşturarak, bu suçluların cezalarını çekmeleri için kamuoyu oluşturmak zorundayız.
Zorundayız!