Burada soruyu en küçükten büyüğe doğru sormak en doğrusu.Nereden çıktı derseniz?Bursa TV’de yaptığım “Nesli Yaşam” programına konuk olarak katılan CHP Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in açıklama ve saptamaları (bilimsel olarak) inanılmazdı. Kadın meselesini ülke meselesi olarak görüp, bu sorunu erkeklerin konuşmasının dışına çıkmasıyla birlikte nitelendirdik. Öncelikle şehirlerin, ülkemizin kadın dostu olup olmadığından başlayıp, yaşantılarımızın kadın, insan, canlı dostu olup olmadığını hiç sorguladık mı? Bursa gibi sanayisi güçlü, nüfusu kalabalık, tarihi eski, kültürü geniş, coğrafyası zengin bir şehirde, bu denli büyük bir ekonomide, kadının iş gücüne katkısı bir yana, kent hayatına katılımı ne?
Üstelik aydınlatmanın en uygun düzeyde yapıldığı, toplu taşıma imkânlarının cazip ve uygun fiyatlı olduğu ve en önemlisi sosyal devletin güçlü sosyal politikalarla yönetildiği ülkelerde, şehirlerde, kadınların işgücüne, ekonomiye, hayata, katkısı en üst düzeyde. Sosyal devletin güçlü olduğu, kadına sağlanan sosyal katkı seviyesinin yüksek olduğu ülkelerde kadın istihdam oranı yüzde 60’lara varırken, bizde bu rakam sadece yüzde 29. Her kadına kreş ve yuva parası gibi imkânların sağlandığı, çocukların devlet okullarında en azından tek öğün yemekle beslendiği ülkelerde, kadın hayatın her alanında var.
Şehrin her noktasına çocuğuyla giden, gidebilen, sokaklarda çocuk arabasıyla rahat yürüyen, toplu taşıma araçlarında çocuğuyla birlikte her mesafe ve şekilde rahat edebilen annelerin, özgüvenleri daha yüksek. Modern medeniyet seviyelerine, daha yüksek eğitim düzeyine, bilgi ve bilincin arttığı bireylere dönüşmek istiyorsak, yapılacaklar aslında çok basit.Basit olduğu kadar küçük.
Kadınlar için değil, tüm insanlar için yapılması gereken minicik düzenlemelerin, ülkelerin gelişmişlik seviyesinde oynadığı rolleri kısa sürelerde görmek öylesine mümkün ki! Yeter ki gerçekten büyümek, refah düzeyimizi ve toplumsal gelişmişlik ve bilinç düzeyimizi arttırmak isteyelim. Hedefleri büyük tutarken yaptığımız en büyük hata, küçük görmek ya da görmezden gelmek oluyor. Oysa önemsiz diye değer verdiğimiz minicik konular, pek çok insanın yaşamını değiştiriyor. Evinden çıkmak, sosyalleşmek isteyen insana bu imkânı tanımak ve bireylerin güne gülümseyerek başlamasını başarabilmenin, kalkınmadaki önemini eminim şimdiye kadar düşünmedik bile. Oysa belki bir kap yemek, kimi zaman iyi yanan bir sokak lambası ya da annesiyle beraber seyahat edebilen bir bebeğin, yaşadığını fark etmesini sağlamak, gerçek bir başarı.
Sosyal belediyecilik ya da sosyal devlet anlayışının temel prensipleri ışığında mutlu bireyler, mutlu halklar yaratmak görevken, sadece yönetim ilkelerini esas alarak üzerinde durmak ve çok basit insancıl hatalarla çözümü geri plana atmak, akıllıca değil. Devamlılık, sürdürülebilirlik en fazla insandan insana geçen olguyken, bunun aksini yaparak mutsuz bireyler yaşatmak kimin faydasına olabilir ki? Ve son olarak insan, kadın, canlı dostu şehirler yaratmak olmalı hedefimiz. Eğitimli bireylerin yaşadığı, insanca yaşadığı toplumlarda.Haydi bakalım 2013.Görelim ne derece dost olacaksın, dünyaya?