4+4+4 yasası tüm bilinmeyenleriyle hayata geçip, yeni bir sınavdan ya da denemeden geçmeye hazırlanıyorken çocuklarımız, konunun zafer mi yoksa mağlubiyet mi olduğunu hangi tarafın görüşüne bakarak yoralım?
Neyi yorumlayalım?
Bir yanda eğitim için yürüyenleri ya da yürüyoruz diyenleri mi yoksa onlara sıkılan renkli boya, tazyikli su ya da biber gazlarını mı?
Neden toplumsal faydalarda ortaya çıkan ayrık görüşün dozu hep yüksek olmak zorunda?
Neden toplumsal bir faydaya hep beraber evet ya da hayır diyemiyoruz?
Siyaseti neden önceliklerimizin de üstünde ve öncelikli tutuyoruz?
Ve neden gerçekleri görmezden gelip, gerçek olduğuna karar verdiklerimize ısrarla inanışımız?
Sadece yüzümüzdeki değil de beynimizdeki, aklımızdaki sanal perdeyi de kaldırıp atmamız, en azından bir de altından bakmayı öğrenmemiz gerekmiyor mu?
Yanlış yapıldığını düşündüklerimiz için şikâyet etmenin ötesine gitmeyi, daha akılcı ve tutarlı olmayı ne zaman öğreneceğiz?
Doğru yapılanlardan memnun olmayı ve bu memnuniyeti arttırmak için doğrulara katkıda bulunmayı?
Elimizi hiçbir taşın atına sokmayıp, hiçbir sorumluluk almayıp ama hala ve sadece konuşmayı görev edinmenin dışına çıkmayı becerebilir miyiz?
Ya da en azından deneyebilir miyiz?
Henüz uygulaması başlamayan 4320 sayılı yasanın yanında yeni kurulan ciddi bir hızla çalışmaya başlayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı il müdürlükleri umut vaat etmiyor mu?
Aylarca beklediğimiz ve 8 Mart itibariyle onanan yasanın ardından şimdi uygulamanın sıkıntı, sonuç ve çözümlerinde değil mi gözümüz hatta kulağımız?
Dünyanın global dönüşünden kapmak istediğimiz paydan çok öğrenmemiz gerekenleri yazsak bir yerlere daha çabuk globalleşmiş olmaz mıyız mesela?
Ya da globalliğin içindeki değişime bile karşı olanların hışmına mı uğrarız açık ve seçik ve bir o kadar da kasıtlı olarak.
Derdimiz insan
Derdimiz kadın
Derdimiz ihtiyacı olan herkes
Ama dertlerinde birleşemeyen toplumların kaderine mahkûmuz?
Çözümde bile ayrışmak bu ortak kaderin adı
Çözümde bile buluşamamak.
Düşünün nasıl bir kindir ki insanların gerçek ya da sanal birbirine hissettiği, kimse iyilik olsun, sonrasında nesiller boyu bir fayda çıksın diye uğraşmıyor.
Herkesin derdi önce kendiyle.
Sadece bana dokunmayan bin yaşasın da değil, her şey bir de sadece benim olsun, benim cebime girsin tezinde.
E hal böyle olunca bir gün artık iyilerin kazanacağı hayalimiz her gün yeniden doğup, yeniden düşüyor suya.
Biz ne kadar aldırmasak ta, yeni doğursak, canlandırsak ta
Bir kısmı gizli saklı, bir kısmı herkesin önündekiler öldürüyorsa kolaylıkla
Ama benim demeye çalıştığım sadece kadının işi zor değil bu topraklarda
Biraz akıllı olan ve bu aklı toplumu için kullanmaya kararlı olanında hali, çok zor aslında.
Küreselleşmeyi benimseyememiş ve kendi sınırlarını bile aşmak adına çizgilerini bilmeyenlerin dünyasında kadının yerelden genele çıkması mümkün mü?
Önce zihniyet küreselleşmedikten sonra ne yapsak boş.
Sadece kadın için değil üstelik!