Mahzun bakan, ağlayan, annesiz babasız yuvasız kalan her çocuğun ardından, yüreğim burkulur fena
halde. Çocukların yumuşak karnım olduğunu düşünür, içten içe de sevinirim çaktırmadan.
Vicdanın verdiği merhamet, vefanın verdiği duyguyla birleşince, engel olmadığınız bir içgüdüyle size
selam veriyor, yanına koyduğunuz annelik ise, kar…
Daha önce ölen annelerin ardından çok yazmışlığım var. Çok üzülmüş, ağlamışlığım, geride
kalanlara, hele hele çocuklara ne olduğunu defalarca sorgulamışlığım.
Yıllar içinde yaşlarımız ilerledikçe ve yakınlarımızı bir bir yitirmeye, ölümün o hiç alışılmayan soğuk
yüzüyle daha sık karşılaşmaya başlayınca, kendimi daha dirayetli sanıyor olmamın, hikâye olduğu mu
çıktı ortaya ne?
Salya sümüğe bağlamak için bir cümleye, fazla ajite edilmesine ihtiyacım yokmuş meğer benim.
Bu büyük kandırmaca, öyle küçük olaylarda çıkmaya başlamış durumda ki ortaya, neye uğradığımı
anlamıyorum bile.
Özellikle son yıllarda, içimde kabaran hüznün, kocaman bir gözyaşı dalgasıyla çarpıvermesi suratıma
ve onarılmaz bir sarsılmayla bitmeyeceğini düşündüğüm acılarla karşılaşmak için de bir sebebe
ihtiyacım kalmamış.
Değil üçüncü kişileri on üçüncü bile olsa, içinde bir nebze ana, çocuk, bebek söz konusuysa, bir de
yaşlı, kopuyor benim duygusal iplerim bedenimden.
Ne diyorum ben diye düşünüyorum da, aslında anne olduğumdan beri içine girdiğim o büyük
içgüdüsel yaptırım, sadece kendi çocuğuma değil tüm çocuklara, tüm annelere karşı hassas olmak gibi
bir anlayışın içinde sokmuş beni.
Ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım, üşüyen, ağlayan, canı yanan, canı yakılan, taciz edilen,
mağdur olan, üzülen, hor görülen, önemsenmeyen, kenara itilen, yalnız kalan, anası babası tarafından
terkedilen, sevilmeyen, sevilmediğini düşünen kim varsa onlar adına üzülüyorum.
Hepsi için birden dua ediyorum.
Allah’ım bütün çocukları koru diyorum.
Hepsine yardım et.
Hiçbir evladı anasız babasız bırakma diyorum.
Hiçbir anayı evladından ayırma.
Kimseye evlat acısı gösterme.
Anne olalı daha bir korkar oldum ben ölümden.
Yıllardır söylerim, taşırım bu korkuyu, hüznü içimde
Ben öldükten sonra kim bakar çocuğuma endişesini taşıyan başka anneler de varmış.
Ya da her annenin içinde yavrusuna karşı böyle bir korku yaşarmış.
Hani her ana kuzusunun anasından ayrılışı fenadır.
Dinmeyen büyük hasretler boğar insanı ya, tarifi imkânsız.
Tüm analarda da bu endişe aynı mıdır, var mıdır sahiden, bilemedim ben?
Ölümün o en çok alışık olduğumuz anları, başkalarının başına geldiğinde acıtmıyor zannederken,
ateşin düştüğü yeri yakıyor olduğunu bilmenin neresi bencilce?
Ya da tam tersi her ölümde bir parça yaşamı hatırlamak ve bununla sürekli yüzleşerek geçirmek ömrü
ne kadar adil?
Ben de anne olalı daha bir korkar oldum ölümden.
Orası kesin, doğru.
Çocuğumdan daha kıymetli bir şeyim olmadığına inandığım, bunun değeriyle fazlasıyla onandığımı da
bildiğimden.
Hatta anne olmadan ötesine de öncesine de inanmak istemediğimden.
Aslında yaşanacak bunca şey varken, korkarak kaybedilen vakitler niye?
Desem de boş, bilsem de ama yok önemi
Yaşamaya devam, mühim olan hep birlikte olmak.
Bunun farkında ve aşkıyla yaşamak…