Yürüdüğümüz her yolun bir hitamı var. Her ne kadar Süleyman Demirel, “yollar yürümekle aşınmaz” dese bile, bu yolun bittiği bir durak mutlaka insanların karşısına geliyor.
Ne demiş büyüklerimiz, “o durak, bu durak, işte geldi son durak…”
Yolculuğu sevenlerin duraklara alışması ne kadar zor olsa da, durak olmadan yolculuk yapılması da mümkün değildir.
Önce, Cuma günü kaleme aldığım “hayret bir şey” başlıklı gazetemizde yayınlanan köşe yazımla ilgili olarak bazı okurlarım arayıp, biraz daha açıklama ve hangi kurumda bu olayın yaşandığına dair ayrıntı talebinde bulundular. Ben, bu iddia ve olayları Nilüfer ilçesindeki bu durumun bütün mali ve mülki amirler tarafından iyice bilindiğini çok iyi bildiğim için kurum ismini yazmaktan imtina etmiştim. Tabi, bazı kişilerin bildiğini bütün kamuoyunun bildiği şekilde kabul etmemek gerekiyor. Bu yüzden de olayların yaşandığı kurumun isminin anlaşılır olabileceği düşüncesini yine korumakla beraber, kurumun adının Nilüfer Belediyesi olduğunu hatırlatmamda fayda olduğunu talep ediliyor.
Evet, BİMER’e şikayette bulunan memur Nilüfer Belediyesinde çalışıyor. Mobinge uğradığı iddia ediyor. BİMER, yazımda da belirttiğim gibi şikayetle ilgili iddiaları Bursa Valiliği’ne gönderiyor. Valilik Nilüfer Kaymakamlığına, Kaymakamlık da Nilüfer Belediyesi’nde çalışan ve şikayette ismi geçen memurun başvurusunun değerlendirilip incelenmesi için, başkanın emir ve denetimi altında bulunan, başkanın sicil vermeye yetkili olduğu bir kişiyi, alt memur A.K. Nilüfer Belediyesi’nde çalışmasına rağmen iddiaları soruşturması için görevlendirme yapılıyor.
Hayret bir şey işte bu olay.
Okurlarımdan gelen istek üzerine kurumun ismini açıkladım. Zaten, konuyu yakından takip ediyorum. Gelişmeleri ve detayları sizlerle paylaşacağım.
Yol ve duraklardan söz etmişken, insanların bazen koltuklarda oturabilme adına nasıl işlemlere imza attığını da üzülerek görüyoruz.
Kimisi “yazıklar olsun” diye serzenişte bulunuyor. Kimisi yapılan ve işlemleri “helal olsun” diye alkışlıyor. Ne diyelim, devir olmuş çıkar devri. Kim, kime ne kazandırıyorsa, o zaman seviliyor. Biraz olsun frene basıp duraksama yaşıyorsa, yaşatıyorsa o zaman da düşman ilan ediliyor.
Bizim gazetecilik mesleği de düşman kazanma konusunda adres aranmayan bir meslektir. Bazen, çok yakınımızdaki insanlar bizler için düşman olabiliyorlar. Biz, yaptığımız işlerle ilgili olarak ne kadar doğruları yazdığımızı söyleyip, elimizdeki belge, bilgi ve dökümanlara göre haber yazıp yazılar yazsak bile, bu yazdıklarımız bazıları için doğru kabul edilmiyor. Devletin bütçesinin boşaltılması, müteahhitlerin ceplerinin doldurulmasına yönelik yine devletin resmi görevlilerince yapılan denetimlerde elde edilen bilgiler, düzenlenen raporlar bile bazen bazı karar verici çevrelerce değişime uğratılabiliyor.
Bu nedenle, yolda yürürken, bastığımız yeri, çıkmak istediğimiz merdivenleri bir kez değil, defalarca kontrol ediyoruz. Tekrar bakıp, sağlam mıdır, değil midir diye kontrol ediyoruz.
Yoksa, ayağımızın altına muz kabuğunu koyup kaydırmaya meyilli pek çok kişi var. Hem de çok yakınımızda bu kişiler. Bizler onları tanıyoruz, onlar bizi iyi tanıyorlar. Gelmişimizi, geçmişimizi araştırıp duruyorlar.
Ne bulacaklarsa…?
Veya ne bulmayı arzu ediyorlarsa…?
Araştırsınlar bakalım. Ellerine ne geçecek?
Hayat çok kısa. Zaman çabuk g2elip geçiyor. Kimse, ömrü bila yaşayıp bu dünyaya kazık çakacak değil. Hepimizin ömrü ve yaşadığı günler sayılı. Bir gün bize de sıra gelecek. Bizlerde toprak olacağız. Onun için bu dünyada insanları üzmenin, onlara yok yere çamur atmanın, onları yok yere dedikodu ile germenin ve iftiralarla boş yere uğraştırmanın önemi yok.
Zaman en iyi ilaçtır. Kimin doğru, kimin yalan olduğu er geç ortaya çıkacaktır. Nitekim, çıkıyor.
Allah selamet versin. Sağlık versin.
Allah, insanları doğru yoldan ayırmasın.