Dünyanın gündeminde Amerika’nın yeni yaptırımları ve gümrük duvarlarını yükseltmesi, ayrıca ithal ürünlere ek vergiler konulması gibi uygulamaları var. Bu duruma, Avrupa Birliği her ne kadar karşı çıksa da dünyanın bütün çöpleri dahil üretilen her malın en az onda birinin satılmak istendiği Amerika pazarı bu gücü ve kudreti nedeniyle de pek çok ülkeyi etkiliyor.
Amerika ile Türkiye arasında ise ismi tam konulmamış bir ekonomik savaş var.
Bir Türk vatandaşının casusluk iddiasıyla gözaltına alınmasıyla vizeleri donduran bir ülke, şimdi de bir papazın yine casusluk ve terör örgütlerine yardım ve yataklık iddiasıyla yargılanmaya başlanılmasını bahane edip, ülkemize yönelik ekonomik bir savaş başlattı. Bakıyorum, bu savaş nedeniyle ülkemizde memnun olan bir kesim var. Sosyal medyada döviz kurlarının yükselmesinden hükümeti sorumlu tutuyorlar. Sonra da “bunlar işi batırdı. Çeksin gitsinler” diye veryansın ediyorlar.
Bazıları ise, ekonomik sıkıntılar nedeniyle, özellikle dövizlerdeki yükselme nedeniyle nerede ise göbek atıp, tef çalıyorlar.
Ülkemiz, senelerce ekonomik sıkıntıları yaşadı. En son 2001 yılında Ecevit hükümeti sırasında, bizler 2 milyar 500 milyon dolar için İMF’nin diretmesiyle kabineye bakan alıp ekonomiyi onun eline teslim ettik. İMF’nin tahsildarı gibi çalışan ve ekonominin tepesine oturan bu zatı muhteremin bile yaptıkları ülkemizi batırmaya yetmedi.
Sonra, piyasadaki kilitlenme konusu gelince, hükümet çarkları döndüremez hale geldi. Zaten ensemizde nefesini tutmakta zorlanan İMF sayesinde de işler iyice çığından çıktı.
Bugüne geldiğimizde, Suriye Savaşa ve Türkiye’nin ittifak halinde Amerika’nın yanında yer almasına rağmen, Amerika’nın bölücü PKK yandaşlarıyla çalışıp onları silahlandırması, bu silahlarında ülkemizdeki terör olaylarında kullanılması bardağı taşıran ilk damla oldu.
Allah bizlere, Türk milletine ve Türkiye’yi yönetenlere önce güç kuvvet versin, sonra da sabır versin.
Bu duruma, sabır taşı bile dayanamaz. Çatlar.
Evet, ülkemizde ismi tam konulmayan bir ekonomik sıkıntılar var. Daha öncede yazmıştım. Ekonomiden olumsuz sinyallerin geldiğinden söz etmiştim. Bankaların kredi vermek istemediklerini, kredi faizlerini yüksek tutuklarını, inşaat sektöründe ise alım ve satışlarda daralma olduğunu, böyle giderse ekonominin tıkanma noktasına gelebileceğine dair kendimce yorumlarda bulunmuştum.
Evet, önce Kara Çarşamba sonra ise Pazar günü gece yarısı operasyonu ile döviz kurlarında umulmadık bir yükselme oldu. Bu durum, Türkiye borsası kapalı iken, piyasalar kapalı iken, işlem yapılan Amerikan Borsası ve Asya Borsasında yaşandı. Türk Lirası hızla değer kaybetmeye başladı.
Halkımız bu olayları hükümetin etkin önlem almamasına bağlarken, hükümet ise yapılan açıklamalarda döviz kurlarındaki hızlı yükselişin hiçbir ekonomik veriye dayanmadığını, spekülasyonlardan ibaret olduğunu, bazı kişilerin manipülasyon yapması nedeniyle doların yükseldiğini anlatmaya çabalıyorlar.
Sözün özü, ekonomide çanlar çalıyor. Halkımız tedirgin.
Bankalar işlemleri durdurma noktasında. Zaten erken seçim olmasına rağmen Nisan ayından bu yana gerekli kredi desteğinde bulunmuyorlar. Kredi muslukları kapatıldı. Uluslararası fonların ülkemize destek olmasına engelleri çıkarılıyor. Amerika’nın en son İran’a ambargo kararı ile yine ülkemize yönelik bir ekonomik baskılar yapılmaya başlandı.
Şimdi herkes birbirine soruyor;
Ne olacak bu işin sonucu?
Önce biraz sabır etmek gerekli. Dünya piyasalarının ne olacağını, döviz kurlarının ne zaman dalgalanmadan vaz geçeceğini beklemek gerekiyor.
Sonra, iç siyasi ve ekonomik düzenin dalgalanmasını durmasını beklemek gerekiyor.
Sonra, siyasette ve ekonomide hesaplaşmaya bakarız.
Şimdi, durum vahim. Milli bir mücadele ve destekle birbirlerimize kenetlenmemiz gerekli.
Unutmayalım, hepimiz aynı geminin insanlarıyız. Yolcularıyız. Eğer, döviz kurları ve ekonomik baskılar nedeniyle ülkemiz zarar görürse, bu zarar hepimizi etkiler. Bu kişiler sağ görüşlü, bu kişiler sol görüşlü ayrımı yapmaz ekonomik buhranlar. Birde, “Bu AKP gemisi, ben Bandırma Vapuru’ndayım” diye paylaşım yapan sosyal medya klavyeşörleri kriz anında bizlere destek oldular hiç demez. Alim Allah hepimiz birlikte dik durmayı başaramazsak yere çakılırız. Sonra da belimizi doğrultmak için yabancı ülkelere avuç açıp, İMF’nin kapısında dilenci oluveririz.
Tabi ki, ekonomik gidişattan memnun muyuz? Ben şahsen memnun değilim.
Hele, bankaların kredileri kapatması, ihtiyacı volanları piyasadaki tefecilerin kucağına itmesine gönlüm hiç razı olmuyor. Bu durum, sadece ihtiyacı için kredi peşinde koşarken tefecilerin eline düşenlere zarar vermiyor. İşletmenin kapatılması, burada çalışanların, o işletme ile iş yapanlarında ekonomik kayıplara uğramasına yol açıyor. İşsizliğe yol açıyor. Siyasi hesaplaşma her zaman yapılır. Seçimde yapılır, sandıklarda yapılır. Asıl önemli olan,dış güçlerin kurguladıkları oyunlara düşmemek.
Onların piyonu olmamak.
Türkiye, bu ekonomik savaştan, milleti ve birlik beraberliği sayesinde güçlü olarak çıkacaktır.