Füruğ Ferruhzad, 20. yüzyılın en güçlü ve özgün İranlı şairlerinden biri olmuştur. O, İran’ın geleneksel toplum yapısını ve kadınların içindeki ezilmişliğini cesur bir şekilde dile getirerek, dönemin erkek egemen edebiyat dünyasında kendine eşsiz bir yer edinmiştir. İran’ın edebi ve kültürel tarihine damgasını vuran şair, hayatı ve şiirleriyle sadece İran’ın değil, tüm dünyanın kadın hakları mücadelesine ilham vermiştir. Bunun yanı sıra, ABD’li şair Sylvia Plath ile aynı dönemde yaşaması, ikisinin eserleri ve yaşam öykülerinin pek çok yönden benzerlik taşıması dikkat çeken başka noktalardı.
Füruğ Ferruhzad, 1935 yılında Tahran’da doğmuştu ve oldukça geleneksel bir ailede büyümüştü. Erken yaşlarda yaşadığı bireysel yalnızlık, onu şiire yönlendiren en önemli etkenlerden biridir. Ferruhzad’ın hayatı, büyük bir içsel çatışmanın ve toplumsal beklentilerin ağırlığının etkisi altındaydı. Dolayısıyla aile yapısı ve toplumun kadına biçtiği geleneksel roller, onu kendi kimliğini sorgulamaya itmiş, bu sorgulama şiirlerine derinlemesine bir biçimde yansımıştır.
Füruğ, sanatçı Parviz Shapour ile evlendiği dönemde, kendisini özgür ve bağımsız bir birey olarak görmek istemiştir. Ancak evliliği, onun içsel arayışını tam anlamıyla mutlu edememiştir. Bir süre sonra boşanması, şiir diline de yansıyan bir dönüm noktası olmuştur.
Ferruhzad’ın şiirlerinin en önemli yönlerinden biri, toplumsal eleştiriyi, özellikle kadınların sosyal statüsünü cesurca dile getirmesidir. Eserlerinde, toplumun kadına biçtiği rolün, onu özgürlükten mahrum bırakan bir pranga olduğunu vurgular. İran toplumunda, kadının genellikle ikinci planda tutulduğu ve ona değer verilen bir yerin olmadığı bir dönemde, kadınların duygusal dünyalarını şiirlerinde ön plana çıkarmıştı. İkinci dalga kadın hareketinin henüz yükselişe geçmediği sırada, 1970’li yıllardan önce, İran gibi geleneksel ve sınırlayıcı bir ülkede, kadın kimliğini ve özgürlüğünü cesurca savunan bir ses olmayı başarmıştı. Üstelik kadınları sadece birer varlık olarak değil, kendini ifade edebilen, arayış içinde olan bireyler şeklinde tasvir etmiştir.
Bununla birlikte onun şiirlerinde, “özgürlük” sadece bir kavram değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi haline gelmektedir. O, kadınların kendi kimliklerini bulmaları gerektiğini savunur ve bunu yaparken her türlü toplumsal engeli aşmaları gerektiğini ifade eder. Bu nedenle şiirlerinde insanın yalnızlığı, aşkı, özgürlüğü ve arayışı, daima toplumsal yapılarla ve kadının toplumdaki yeriyle bağlantılıdır.
Dolayısıyla Füruğ’un şiirleri, bize sadece bir şairin değil, aynı zamanda bir kadının hikâyesini de anlatmaktadır. Onun cesareti, bugün hâlâ bize ilham vermektedir. Aslında Füruğ, sözün gücüne inandı ve bunu kendisi dışında başka kadınların özgürlüğü için de kullandı.
Ancak 1967 yılında geçirdiği trafik kazasında henüz 32 yaşındayken hayatını kaybetmesi, edebiyat dünyasında derin bir hüzün yarattı. Fakat geride bıraktığı şiirler, onun düşünsel mirasını ve toplumsal eleştirilerini gelecek kuşaklara taşımayı sürdürmektedir. Füruğ, kendi kaderini yazdı ve geri kalan kadınlara da kendi kaderlerini yazma cesaretini miras bıraktı.
Son olarak Füruğ Ferruhzad’ı şu dizeleriyle hatırlayalım:
“…iffetsiz damgası yiyen bendim
haksız kınamalara gülüp geçen bendim
kendi varlığımın sesi olmaya yeltendim
gel gör ki kadındım…”
* Forugh Farrokhzad, Poet of Modern Iran: Iconic Woman and Feminine Pioneer of New Persian Poetry, Ed. Dominic Parviz Brookshaw & Nasrin Rahimieh, Bloomsbury Publishing, 2023.
* Furuğ Ferruhzad, Rüzgâr Bizi Götürecek, Çev. Makbule Aras Eyvazi, Yapı Kredi Yayınları, 2019.
*https://www.forughfarrokhzad.org/
*https://www.theparisreview.org/blog/2020/11/19/feminize-your-canon-forough-farrokhzad/
*https://payamedalat.com/
Kalemine sağlık Özlem Hanım. Tebrik ederim.