Bu olay tam bir ibretlik vesikası. Ülkemizde asayiş olaylarına dair anlatılan o kadar çok hikaye var ki, bazılarına artık alıştık. Yolda yürürken insanların ceplerindeki cüzdanların çalınmasıyla ilgili yankesicilik, alış veriş sırasında para sayılırken aynı paranın iki kez sayılmasıyla ortaya çıkan tırnakçılık, ev ve işyerlerinin kapılarının, pencerelerinin açılarak yapılan hırsızlıklar artık günümüzde normal oldu. Pek çok yerleşim alanında kameralarla kaplı bir düzen oluşturulmaya ve MOBESA sistemiyle denetim sağlanmak istenmesine rağmen, bazı bölgelerde MOBESA kameralarının görüş açılarının değiştirildiği, bazılarının ise yeryüzünü ve cadde sokakları değil de gökyüzüne doğru çevrildiğini görebilir hale geldik. Şimdi yazacağım olay, aynen yaşanmış. Başlığa bakıp ta “hırsızlar nasıl turneye çıkar?” Sorusuna beraber cevap bulacağız. Bizler, eskilerden kalma, tiyatro gurupları ve seyyar sinema oynatıcılarının turneye çıkıp kumpanyalar düzenlediğini biliyoruz. TV’ler çıkıp bu kişilerin sayıları azalsa da bazı köy ve kasabalarda aynı sistem devam ediyor. Bu kez, hırsızlar turneye çıkmış. Sürekli ikamet ettikleri yer Zonguldak, Eskişehir ve çevreleri. At arabaları, normal otomobiller ve süslü püslü giysileri bavullara doldurup Bursa’ya gelmişler. Kimisi ev tutmuş. Kimisi otele yerleşmiş. Kimisi de yol boyunda buldukları boş bir alanda çadır kurup göçebe hayatına başlamışlar. Bizim kahramanımız olan hanımda ev tutanlar arasında. Süslenip püslenmiş. Modern giysilerle sitelerin bahçelerine girip başlamış zilleri çalmaya. Cevap veren olursa “Allah rızası için bir ekmek parası…” edebiyatı, yani dilencilik için zilleri çaldığını söylüyormuş. Cevap vermeyen olursa, evin kapısını açıp içeri giriyormuş ve icra-i sanatını gerçekleştiriyormuş. Yine bir dairenin zilini çalmış. Daireden ses seda yok. Kapıyı açıp içeri girmiş. Yatak odası-na gidip eşyaları karıştırmaya başlamış. Bu esnada evde olan ve VC’de olduğu için çalan zile cevap veremeyen ev sahibi, kendi dairesinde bir yabancının olduğunu fark etmiş. Yatak odasının kapısını kapatıp kilitlemiş. Polise haber vermiş. Polis ekipleri gelmiş. Kadın yatak odasını dağıtmış ama, polisler gelene kadar da epey toparlamış. Olayda suçüstü yakalanma var. Evin sahibi, tuvalette olduğu için şanslı çıkmış. Kadın hırsız ele geçmiş. Sitenin bahçesinde kendisini bekleyen yakınları kaçmış. Polis, üst araması ve sonrasında kadını gözaltına almış. Merkeze gelmişler. Kadın gayet rahat ve polislere kendisinin hırsız olmadığını anlatmaya başlamış. Arşiv kayıtları incelenmiş. Birkaç kez hırsızlıktan sabıkasının olduğu, cezaevine girip çıktığı belirlenmiş. Kadın bu kez, “vallah tövbe ettim. Artık hırsızlık yapmıyorum” demiş. Sonra, evin yatak odasında ne aradığını şöyle ifadelerle anlatmış. “Abi ben hırsız değilim. Dileniyorum. Evin kapısını çaldım. Sağ olsunlar komşular üç-beş para verdiler. Bu dairenin de kapısı açıktı. Benimde tuvalet ihtiyacım geldi. İçeri girdim. Tuvalet dolu idi. Bende yatak odasında ebeveyn banyosu veya tuvalet olabilir diye o odaya gittim. Sonra ev sahibi beni gördü. Korktu kapıyı kilitledi, sizi çağırdı.” Savunmaya bak. Ev sahibi şikayetçi olsa bile, hırsız suçüstü yakalansa bile, eşya ve mal çalınmadığı için serbest kalmış. İşte modern yapılaş-ma ve bazı evlerin yatak odalarında banyo VC bulunmasının hırsızlara getirdiği avantaj. Turneye işe çıkan hırsızın savunması gayet basit. Polisiye romanlara konu olacak kadar da ilgi çekici.