Yaz geldi. Havalar sıcak. Serinlemek için insanlarımız su birikintilerinde yüzer oldular.
Klimalı alanlar rahat ve serin. Sokaklar ise sıcaktan deyim yerinde ise gezilemez durumda. Fırın gibi olmuş.
Hali vakti yerinde olanlar havuz kenarlarında deniz sahillerinde serinliyorlar.
Bu sıcaklarda çalışmak zorunda olanların vay haline.
Bizler sıcak hava ile uğraşırken, Samsun’da yağmur ve sel yeni facialara yol açtı.
Plansız, programsız ve kural tanımadan yapılan yatırımların bedellerini suçu ve günahı olmayan 10 kişi canıyla ödedi. İşte, insan hayatının üç kuruşluk değeri bu.
Samsun’daki olay, belki Van Depremi gibi inşaat sektörünün kendisini sorgulaması için milat olabilir.
Dere yataklarına yapı yapılmaması konusunda hep uyarılar yapılıyor. Ama, devlet, TOKİ kanalıyla bedelini kamu kasasından, hazineden ödenmek suretiyle binalar yapmış.
Sonrası, işte durum vaziyet ortada.
Manzara ortada.
Olay yerinden çekilen fotoğraflara baktığımızda, insanların içlerini sızlatan, “bu kadar da olmaz” dedirten ama gerçek olan manzaralar var.
Bu görüntüleri keşke hiç görmemiş olsaydık.
Yağmur yağınca sel olur. Sel olunca da eğer gerekli önlemler alınmamışsa, dere yatakları yapılaşma ile doldurulmamışsa, kent merkezindeki kanalizasyonlar ve atık su kanalları tıkalı değilse pek fazla hasar olmuyor.
Ama, derelerin önüne set çekilip yapılar dikilince olanlar oluyor.
İşte böylesi manzaralar karşımıza çıkıyor.
Bütün bunların hepsi, doğal afetlere karşı ülkemizin ne denli bilgili ve donanımlı olduğuna delildir.
Çünkü, “ben yaptım oldu” mantığı ile hareket edenler, sonrasında da yaptıklarının hesabını vermeyip yan gelip yatanlar, hatta yaptıkları hatalı işleri görmezden gelenlerin alkışları arasında ödüllendirilenler, şimdi Samsun’da sele kurban verilen 10 kişinin yaşam hakkını elinden aldığına dair vicdani rahatsızlık duyuyorlar mıdır acaba?
Bana sorulursa hiç mi hiç duyduklarına inanmıyorum.
Çünkü, hala onlar yaptıkları işleri savunmakta.
Çünkü onlar, günü kurtardıklarında kendilerini kahraman ilan etmeye alışmışlar.
Çünkü onlar, böylesine riskli bölgelerde yaşamıyorlar.
Yakınlarını sele kurban vermiyorlar. Deprem enkazları başında nöbet tutup, yıkılan binanın altında kalan yakınlarının kurtarılması için gözyaşı dökmüyorlar.
Olayları çabuk unutan bir toplum olduğumuz için bizler nasıl ki Marmara Körfez Depremini unuttuk. Düzce Depremini unuttuk. Kütahya Depremini unuttuk. Van Depremini bugün yarın unutmak üzereyiz. Samsun’daki sel baskını ve yaşanılan olayları da çabuk unuturuz.
Seneler önce Samsun’da türkü yapılmış. “Çarşamba’yı sel aldı. Bir yar sevdim el aldı…”
Senelerdir dilden dile söyleniyor.
Bugün aynı Çarşamba’da yine sel ve selin yol açtığı aile faciaları yaşanıyor.
Tarih tekerrürden ibaret.
Bugün Samsun’un başına gelenler, belki yarın Bursa’nın başına gelebilir. Bursa’da da aynı tehlike mevcut. Sel taşkın alanına Hemşeri Arastası yapılıyor. Planlanmış olan Odunluk Bölgesi’nde yine sel taşkın alanı içinde toplu konutlar yapılıyor.
Park manzaralı.
Hem de çok iyi para ediyor. Bugün tehlike yok. Yarına Allah kerim.