İslam alemi için Ramazanın önemi çok büyük.
Müslümanlar, inananlar tam bir ay boyunca oruç tutup, namaz kılarak Allah’a olan ibadetlerini güçlendirirler.
Ülkemizde ve özellikle Bursa’da Ramazan ayı, pek çok etkinliklerle geçiyor.
Siyasiler, Ramazan ayını bahane edip, iftar sofralarını birer ikişer dolaşıp duruyorlar.
İftar sonrası, teravihe kadar geçen zaman, eş dost ziyaretleriyle geçiyor.
Sonrasında, sahura kadar süren sohbetler.
Eğlence ve halkın gittiği mekanlarda düzenlenen sokak gösterileri ise ramazan ayına özel bir katkı sağlıyor.
Eski Ramazanlar, yeni Ramazanlar diye anlatılan pek çok hikaye var.
Burada, bunlarla vakit geçirmek yerine, bu Ramazan’da bizler üzerimize düşen görevleri ne kadar yerine getirebildiğimize bakalım.
Hava sıcakları bunaltıyor.
Isı, gölgede bile 40 dereceye kadar ulaşıyor.
İnsanlarımız, bu sıcak havalara ramazan ayının denk gelmesi nedeniyle oruçlarını güçlükle yerine getirmeye çalışıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde meydana gelen yağışlardaki yağmur ve dolu hasarı nedeniyle çarşı pazarda gıda fiyatları yükselmiş.
Et fiyatları ise yakına yaklaşılamıyor.
Kasaplar, hayvan kıtlığı teh0likesinden söz ediyorlar.
Fiyatların bu nedenle yükseldiğini anlatıyorlar.
Ramazan fırsatçıları ise ayrı bir dert.
Her yıl aynı olayları yaşamaya alıştık.
Ramazana 10 gün kala fiyat etiketleri değişmeye başlıyor.
Sonra, bayram geliyor.
Bayram sonrasında, etiketler eski haline geriliyor.
Bunu anlamak mümkün değil.
Yine de gıdanın, en fazla satıldığı ramazan ayında, gıda fiyatlarındaki bu oynamaların kime sevap kime günah kazandığını tartışmak gerekir.
Allah sabır versin.
Aldıkları para ile kazandıklarıyla kıt kanaat geçirenlerin, yarı aç yarı tok oruç tutmaya çalıştıklarını ben çok iyi biliyorum.
Bunun yanında, yedikleri içtikleri masada, yemedikleri ise çöpte olan binlerce insan var.
Diyanet İşleri Başkanlığı bu Ramazan ayında bir fetva yayınladı.
“Kimse aç kalmasın!”
Evet, kimse aç ve açıkta kalmasın.
Hali vakti yerinde olanlar, tanıdıkları, bildikleri, gözlemledikleri ailelere yardım etsinler.
Müslümanlığın, din kardeşliğinin temel prensiplerini yerine getirsinler.
Geçtiğimiz günlerde bir dost buluşması sırasında dinledim.
İnsanlar, birlerine yardım ettiklerinde meyve veren ağaç kadar sevap kazanıyorlarmış. Mahallede bir meyve ağacı varmış.
Sokak ortasındaki bu ağaçtan herkes hissesine düşeni, göz hakkını alıp yiyebiliyormuş.
Bir gün ağacın dalı bazı kişilerce kırılmış.
Mahalleli buna çok üzülmüş.
Kırık dalı ağaca bağlamışlar.
Ama bu dal meyve vermiyormuş.
Kırılan dalın meyve verdiği nerede görülmüş?
İşte bu anlatılan çok dikkatimi çekti.
İş yerinde, arkadaşlıkta, dostlukta, hatta din kardeşliğinde meyve veren ağaç kadar, elindeki gücü, çevresi için kullanmanın öneminin ne kadar doğru olduğuna bir kez daha inandım.
Ramazan, bereketi hepimizin üzerine olsun.