Muğla’nın şirin ilçesi Fethiye’nin Göcek Beldesinde gözlerimizin önünde cereyan eden bir olay beni sayısız düşüncelere yöneltti.
Sarışın bir kadın, markete gelip güvenlik görevlisini dışarı davet etti. Adam çıktı. Kadınla konuşmaya başladı. Tam o sırada, elindeki çocuk arabasındaki bebeği ve yanındaki 3-4 yaşlarındaki bir kız çocuğu ile siyah saçlı bir kadın geldi. Sarışın kadınla adamı görünce birden hırçınlaştı. İlk sözü, “Allah belanı versin!” oldu.
Çevredekiler gibi bende merakla olan biteni takip etmeye başladım.
Sarışın kadın, güvenlik görevlisinin eski eşi imiş. Boşanmışlar. Adam, yıllar sonra evlenmiş. İki çocuğu olmuş. Bebek arabasıyla gelen kadın da şimdiki eşi imiş.
Eski karısı, seneler sonra adamın yaşadığı yeri bulup gelmiş ve ona tekrar musallat olmaya başlamış.
Galiba adam da ona biraz ilgi göstermiş olmalı ki, iş başında iken kendisini gelip sokağa çağıracak kadar samimiyeti ilerletmişler.
Olacak iş değil, gibi düşünebiliriz.
Ama, kadın kocasını eski eşiyle birlikte deyim yerinde ise pişti yaptı. Yakaladı.
Adam, gayet pişkin, “ben işime dönüyorum” dedi. Markete girdi. Kapı kapandı.
Sokakta iki kadın baş başa kaldı.
Bu kez aralarında münakaşa başladı. Birden saldırıya geçtiler. Saç saça, baş başa kavgaya tutuştular.
Çevredekilerden önce, kız çocuğu haykırdı.
-Yapmayın. Lütfen kavga etmeyin!
Sonra çocuk ağlamaya başladı.
Çevre esnafı kadınları ayırdı.
Birisi sağa, diğeri sola doğru gittiler.
…
Şimdi, bir anne-baba olarak oturup düşünmek lazım.
Bu olayı onun için yazdım.
Toplumda binlerce örneği var.
Hepsinde acı çeken taraf çocuklar oluyor.
Çünkü, annesinin, kocasının eski eşiyle yaptığı kavgayı gören 3-4 yaşlarındaki kız çocuğunun içinde bulunduğu durum gerçekten çok üzücü.
Bir yanda annesi, diğer yanda ona bela okuyan babası. Bir başka yanda babasının eski karısı.
İşte, bu şeytan üçgeni arasında sıkışıp kalmış iki çocuk. Bu durum gerçekten çok vahim.
Savaşlarda, ülkesi için vatan toprağı için savaşıp şehit düşenlerin yetim çocuklarının durumu malum. TV’lerde naklen yayın izler gibi naklen savaş haberleri izliyoruz.
Göç nedeniyle anne-babaları ayrılan ailelerin çocuklarının durumları malum.
Onlar, “ailemiz yok. Bizler tek başına kaldık” tesellisiyle kendilerini avutabiliyorlar. Ama ya, yukarıda anlattığım olaydaki çocukların durumu ne olacak?
…..Hazin bir öykü olmaz inşallah.
Karı-koca arasında anlaşmazlık olabilir. Ayrılmalar olabilir. Kadın yada erkek kendisine ayrı bir dünya kurup yeniden evlenebilir. Çoluk çocuk sahibi olabilir.
Ama, aile yaşantısına bu denli hafife almak bence çok kötü.
Çünkü, parçalanmış aile dramlarını yazarak, yaşayarak, anlatarak epey zaman geçirdik. İnsanlar bazen aile mutlulukları için kendi mutluluklarından fedakarlık etmeli.
Yaşantısını dikkat etmeli.