Yazımın başlığından anlaşılacağı üzere, pek çok konuda yapılan işlerde kimin kazanıp kimin kaybettiğine dikkat ediyoruz.
Ülkemizde son 20 günü Taksim Gezi Parkı damgasını vurdu.
Siyaset kilitlendi. Ortaya tam bir siyasi güç gösterisi oyunu sahnelendi.
Dünyanın gözü Taksim’e çevrildi. Benim bu olaya bakış açım biraz farklı.
Ülkemizdeki iç huzur ve barış ortamını zedeleyecek olaylar yaşandı.
Polis-halk karşı karşıya getirilmek istendi. İlk günlerin sıcaklığında, vatandaşlar ne için, kimin için yada neden böyle bir eyleme katıldıklarından habersizce sadece, kendilerinin istemediği ve algılayamadığı iktidara karşı yapılan bir ayaklanma gibi olaylara katıldı. Sonrasında, yasadışı bazı militanların bu eylemi, yani Gezi Parkı’nı bahane ederek kendilerinin yasadışı örgütlerine propaganda yaptıklarını fark eden bazı vatandaşlarımız olaylardan ve eylemlerden çekildi. Bu kez sahneye, marjinal guruplar denilen, yani nerede ve ne şekilde eylem olursa olsun, iktidara karşı yapılan başkaldırıyı destekleyenler soluğu Gezi Parkı’nda aldı.
İşte o andan sonra istenmeyen pek çok olay yaşandı.
Bu eylemcilerin birde sosyal medyada bilerek destekçileri vardı. Sürekli atılan mesajlarla, yazılan yazılarla, gerçeği yansıtmayan fotoğraflarla kışkırtıcılık yapıldı.
Bütün bunlardan sonra, geriye ne kaldı?
Eylemcilere sürekli destek olan, marjinal gurupların önüne set çekip kendilerini siper eden CHP’li vekiller veya kurumsal olarak CHP ne kazandı?
Karşı çıkan AKP ne kaybetti, ne kazandı?
Bunu partililere sormak lazım.
Çünkü, pek çok CHP’li, bu kez partinin bölücülere kalkan olduğuna inanıyor. Bazıları ise, eylemcilere destek olunmasının CHP’ye oy kazandırdığını savunuyor.
Bu kendi içindeki sorun.
Halkın huzur ve güvenine bakıldığında, yapılan eylemlerin toplumun büyük çoğunluğu tarafından hoş karşılanmadığı kesin.
Gelelim olayın iktidar boyutuna.
Eylemlere karşı cephe aldılar. Hatta bizzat başbakan bu eylemle ilgili açıklamalar yaparak yapılanların ülkenin huzurunu bozmak olduğunu, hedefte ise hükümetin olduğunu ifade etti. Partili taraftarların evlerinde güç bela zap edildiğini söyledi.
Bu söylemler, karşılıklı gerginlik yarattı.
Mevcut iktidarı istemeyenler, olayları Türk Baharına çevirmek için tezgah üzerine tezgahlar kurmaya, olayları yeniden kurgulamaya ve bu olaylara halkı destek olup katılmaya ikna etmek için yapmadıklarını bırakmadı.
Sonunda, polis müdahalesi, TOMA’ların vatandaşlar ile karşı karşıya kalması gibi istenmeyen olaylara sahne oldu bu memleket.
Bitti mi?
Hayır.
Marjinal guruplar apartta bekliyorlar.
Yarın Taksim Gezi Parkı’na benzer yeni bahaneler bulunur….
Şimdi soruyorum, bu eylemlerin neticesinde ne oldu?
İMKB’de beklenmedik göçüşler oldu.
Turizmde rezervasyon iptalleri oldu.
Ekonomik hayatta döviz kurları bir aşağı bir yukarı fırladı.
Yabancı yatırımcıların bazılarının gözleri korktu.
Yıkılıp, yakılan, parçalanan kamu malları ve vatandaşların uğradıkları zarar 100 milyon lira, eski paramızla yüz trilyon olarak açıklandı.
Buna kim veya kimler neden oldu?
Gezi parkındaki ağaçları korumak isteyen gençler mi?
Yoksa, onları bahane edip ortalığı tahrımar edenler mi?
Açıkça soruyorum, kim kazandı?
Kim kaybetti?….
Eylem ve neticesi böyle mi olmalıydı?…
Gezi Parkı’nda başlayan çevreci eylemin amacı, insanların ölmesi, yaralanması, taşlanması, kamu mallarının, vatandaşlarının arabalarının ve işyerlerinin yakılıp yıkılması istemi miydi?
Olayların bu duruma gelmesinde kimler rol oynadı?
Bu ve buna benzer sorulara, sağ duyu ile, halkın can ve mal güvenliği önceliğinden olaylara bakılarak cevaplandırıldığında, olayları bizzat yaşayanlar bile yapılanların amacını aştığı görüşünde.
Benim görüşüm ise, eylem yapmak, hak aramak, insanların uğradıkları haksızlıklara karşı seslerini duyurması, alkışlanacak bir tutumdur.
Bu eylemleri yapanların hak ararken haksız duruma düşmemeleri için Gezi olaylarından bir kez daha ders almamız gerekiyor.
Eylemi amacından saptırıp, ideolojik çatışma haline getirildiğinde, işte bu istenmeyen sonuçlarla karşılaşıyoruz.
Sonuçta, kazanan ve kaybedenin bilinmediği, ama acı yaşayanların çok olduğu bir durumla karşılaşıyoruz.
Herkes kendisiyle baş başa kalıyor.