Gelişmişliğin simgesi olarak insanların derneklere ne kadar üye oldukları ve kamu yönetimine ne kadar katılım gösterdiklerine göre değerlendiriliyor.
Avrupa’daki nüfusu 2 milyonu bulan bir ülkedeki sivil toplum kuruluşlarına üye olanların sayısı 2 milyon 350 bin. Bu durumda, nüfustan fazla kişinin nasıl derneklere üye olduğunu araştırmışlar. Birde, yaşları 18’in altında olan nüfusun dernek üyesi olabilmesi güç olduğu halde, bu kadar üyeleri dernekler nereden buldu? Sorusuna cevap aramışlar.
Neticede, bir kişinin, ilgilendiği değişik konu ve alanlara göre faaliyet gösteren derneklere üye olduğu ortaya çıkmış. Mesela, bir çevre derneğine üye olan vatandaş, yerel derneklere de kültür ve sanat derneklerine de üye olmuş. Böylece, toplumun kamu yönetimine katılım oranları artmış. Bu ülkedeki sorunların kamu yönetimi tarafından çözümüne halkında yardımcı olmasıyla beraber hem de halkın memnuniyeti yükselmiş. Birde, kamu yönetimlerinin halka rağmen, halkın istemediği hizmetleri yaparmış gibi gözüküp yapmadıkları konusunda da sorunların çözümü kolaylaşmış.
Bir nevi, kamu yönetimi halkla beraber sorun çözmeye başlamış.
Bu durum hem siyasi hem de ekonomik anlamda da yöresel katkı sağlamaya başlamış. Çünkü, kendi imkanlarıyla geliştirdikleri projeleri uygulama imkanı bulamayan derneklere, mahalli idarelerin katkı koymasıyla, pek çok konudaki sıkıntılar ve engeller kendiliğinden aşılmış.
Avrupa Birliği bu uygulamayı örnek katılım olarak uygulamaya başlamış. Sadece, verilen hibe krediler ve yardımların yanı sıra, kamu yönetimi ile halk arasında köprü görevi üstlenen sivil toplum kuruluşlarına da hizmetlerdeki eşitlik ve adilane yapılanma konusunda destek verilmeye başlanmış.
Peki, bizim ülkemize bakalım.
Osmanlı döneminde, halkın yönetime katılımı sadece mahalli divanlar yoluyla, yani, o şehrin ileri gelenlerinin kadıların başkanlığında yapılan ilçe divan toplantılarıyla sağlanmış.
Cumhuriyet döneminde ise, kent merkezindeki bu yapı tamamen ortadan kalkmış. Sadece köylerde Köy Dernekleri ismi verilen, muhtar, öğretmen, cami imamı, en yaşlı kadın, en başlı erkek ile gençlik temsilcisinden oluşan bir heyet, köyde yapılması gerekli olan konularla ilgili karar almaya başlamış.
Şimdi bu işlem, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yapılıyor. Örnek, köy güzelleştirme ve kalkındırma dernekleri ile kooperatifler, Avrupa Birliği için yeni uygulama alanları olarak göze çarpıyor.
Kent merkezlerinde ise, daha çok siyasi yapının kendince taraftar toplama adına, yaptığı işleri olumlu veya olumsuz olarak değil de sürekli destek, hep destek anlamında desteklenmesi adına böyle bir yapılanmaya rastlıyoruz. Bazı belediyeler bu konudaki yaptırımlarına mahalle komiteleri ismi vermiş. Bazıları ise Sosyal Danışma gurupları ismini vermişler. Aslında her ikisinin de işlevi aynı.
Belediye başkanı, her ne yaparsa yapsın, bu komiteler onun isteklerini sanki onaylama mekanizması gibi çalışıyorlar. Sonra da çıkılıp, “halk böyle istedi, bizde böyle yaptık” diyebilecekleri bir dayanma duvarı oluşturmuşlar kendilerine.
Bu yapılanma daha çok siyasi. İdeolojik destekleme amaçlı kullanıyor.
Hizmetler doğru da olsa doğru, yanlış da olsa doğru diye üstünün örtülmesine dayanak olarak kullanılan mahalle komiteleri var. Zaten, bu mahalle komitelerinin bazıları da o bölgedeki iktidar olan siyasi yapılanmanın üyeleri ve delegeleri arasından seçilmişler.
Kısaca, körler sağırlar, birbirlerini ağırlar hesabı işlev görüyorlar.
Gelelim olması gerekene.
Sivil toplum ile kamu yönetimleri birbirleriyle ortak fikir, ortak düşünce etrafında buluşmalı. Birleşmeli ve hizmet üretmeli.
İşte o zaman, halka rağmen, “ben yaptım oldu” zihniyeti ortadan kalkıyor. Kamuya faydalı işlere imza atılıyor.