Hepimizin bir annesi, babası var. Yoksa, dünyaya gelmemiz mümkün değildir.
Dünyaya gelişe göre, ailelerin variyetlerine göre insanlarımızdan bazıları şanslı, bazıları ise doğuştan şansız durumdadır.
Toplumun katmanları zaten böyle oluşuyor.
Kimisi zengin, kimisi fakir, kimisi işçi, kimisi patron.
Yaşam tarzları değişik. Bazı insanlarımız, bütün gün sırtlarında taş taşıyıp, evine ekmek parası götürebilmek için uğraşırken, bazıları ise yatarak para kazanıyorlar.
İşte şans burada başlıyor.
Dünyada insanlar arasındaki bu ayrım, cinsiyet ayrımı ile en belirgin şekilde ortaya çıkıyor.
Nüfusun yüzde 50’ye yakını kadınlar olmasına rağmen, iş yaşantısında, sosyal hayatta ve zenginlik-fakirlik sıralamasında maalesef kadınlarımızı ilk sıralarda göremiyoruz.
Bakın, Pembe Pusula Gazetesi, Kadınların siyasette aktif olması, sosyal yaşamda aktif olması ve yönetime katkıda bulunması amaçlı olarak Kadın Başkan İstiyoruz kampanyasını başlattı.
Bu kampanya toplumun pek çok kesiminden destek görmesine rağmen, kadınlarımız hala siyasete nasıl ve nereden başlayacaklarına dair bilgisizlik içinde olduklarını gördüm.
Çünkü, “siyasette erkekler egemen, bizlere yer verilmez” düşüncesi hakim.
Bu düşünce doğru. Yıllardır, kadınlar partilerin kadın kolları veya kadın teşkilatları adı altında siyasette birer yan malzeme gibi görülmüş. Bizlerde aynı şekilde olduğunu gözlemliyoruz. Peki, kadınların ön plana çıkmalarına kim engel oluyor?
Belli kriterleri aşan kadınlarımız, bu ülkede başbakan oldu. Örnek Tansu Çiller. İlk kadın valimiz Leyla Aytaman, üniversitede akademik kariyer yapmış bir hanımdı. İlk kadın bakanımız İmren Aykut, sendikal faaliyetlerde bulunmuş ve bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olabilme şansını yakalamıştı. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bir kenarda, köşede bekleyip, “beni keşfetsinler. Bana görev versinler” düşüncesiyle hareket etmek yerine, kadınlarımızın cesaretlerini toplayıp bu konuda görev istemeleri, aday olmaları ve kendi çevresinden başlayıp, örgütlenmeye çalışmaları gerekiyor. Çünkü, bu gün tek başına çıkılan yollarda, insanların canı sıkılıyor. Ne yol bitiyor. Nede ulaşılmak istenilen hedefe doğru atılan adımlardan insanlara fayda geliyor. Hayatı yaşanır kılmak, tabi ki insanların kendi ellerinde.
Bunun için önce ekonomik güç gerekiyor. Çünkü, sokaktaki tuvaletten başlamak üzere gidilen her yerde insanın cebinde parası olması gerekiyor. Yoksa, tuvalete girip zorunlu ihtiyaçınızı bile gideremiyorsunuz.
Bunun içinde insanların, kadınlarımızın özellikle ekonomik sıkıntılarını aşması için iş ve üretime katkıda bulunması gerekiyor. Bazıları, evlerinde çocuklarına bakıp aile bütçesine katkı sağlarken, bazıları da iş yaşantısındaki başarılarıyla kendisinden söz ettiriyor. İşte bu ortamda, kadınların birlikte ve güç birliği içinde çalışmalarına dikkat çekilmesi lazım. Çünkü, birlikten kuvvet doğar.
Dünyada her yıl 8 martı kadınlar günü olarak kutluyoruz. Bu gün, özellikle kadınlar arasındaki dayanışmaya yönelik mesajlar veriliyor. Kadınların hatırlandığı imajı yayılıyor. Bu sene, 8 mart kutlamalarında, gazete ve medya sayfalarında yüzleri parçalanmış, gözleri morarmış vaziyette bazı ünlülerin fotoğraflarını gördük. Kadına yönelik şiddetin anlatılmasıymış.
Ben bu fotoğraflara bakılınca, ezilen, dövülen ve toplum dışına itilmek istenilen kadın manzaralarını gördüm. Okurlarımız belki bana kızacaklar ama, bizim görmek istediğimiz Türk kadını profili bu değil. Bizler, cesaretli, kendinden emin, ne istediğini bilen ve tuttuğunu koparan Türk hanımları görmek istiyoruz. Tıpkı, Kurtuluş Savaşı’nda cepheye mermi taşıyan ninelerimiz gibi.