Çevre ülkelere baktığımızda, Türk insanı olarak bizlerin yaş ortalaması 30 olan genç ülke halkları arasında yer alıyoruz.
Bu genç nüfusumuza rağmen, ülkemizdeki emekli sayısı, çalışanların yaş ortalamasının 40 olması ve nüfus olarak ürüme sayımız dikkate alındığında, çok kısa zamanda Avrupa ülkeleri arasında genç nüfus olarak ilk sırada yer almaya adayız. Gerçi bizleri Avrupa Birliği kapısının önünde nöbet bekletiyorlar ama, AB’nin hem ekonomik güç, hem çalışan güç hem de insanların üremesi için gençlere ihtiyaçları var.
İşte Türkiye’nin önemi burada.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gittiği her nikah töreninde, evlenme törenin de genç çiftlere takılıp, kendilerinden üç çocuk istiyor.
Bunun nedeni şu.
Ülkemizdeki doğumsal üreme azaldı.
Nüfusumuzun ortalaması 30 yaşın üzerine çıkıyor.
Her ne kadar ünlü şairlerimizden Cahit Sıtkı Tarancı “yaş otuz beş, yolun yarısı eder” dizeleriyle o tarihteki insanların yaş ortalamasını açıklamaya çalışmış ise de, o devirlerdeki savaş hali ve ülkemizin savaştan yeni çıkmış hali bu duruma etken olmuş.
Ülkemizin demografik yapısı bu.
Şimdi gelelim gençlik ile ilgili söylemlere.
Sene 1980.
O zamanlar darbe ile ülke yönetimine el koyan Milli Güvenlik Konseyi’nin başkanı Kenan Evren açıklıyor.
“Ülke gençliğini serbest bırakmayacağız.”
Nedenini, gençlerin ülkesi ve milletini seven, Atatürk ilke ve düşüncelerine bağlı, çağdaş, modern yaşam tarzını benimsemiş olarak yetiştirilmesi olarak ifade ediyor.
Sene 2012.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan açıklıyor;
“Dindar gençlik yetiştireceğiz.”
Gençlik üzerinde hep bir hakimiyet ve baskı gücü oluşturulması planlanıyor.
Gençliğimize bakalım.
Eğitim oranları istendiği ölçüde değil.
Pek çoğu, ekonomik nedenlerle okullarını yarıda bırakıyor.
Okulunu tamamlayıp,üniversiteyi bitiren gençlerimiz işsiz.
Ailelerin ekonomik durumları iyi olanlar şanslı.
Ya olmayanlar?
İşte onlardan bazıları, uyuşturucu ve alkol batağında.
Bazıları ise hiç de istenmeyen olaylara sürüklenmiş. Toplumsal suç sayılan olaylara karışmışlar. Cezaevine girmişler.
Kimileri de fuhuş bataklığında…
Bu durum, yeni olmadı.
Senelerdir ihmal edilen gençlik, aile durumları iyi olmayan, parçalanmış ailelerin çocukları başta olmak üzere, gerek işsiz güçsüz gerekse arkadaşları ve ailesinden sevgi göremeyenler, toplumsal suça teşvik edilmişler.
12 Eylül sonrası gençlik için bazıları “kayıp yıllar” olarak nitelendiriyorlar.
Bugün, sağımıza, solumuza baktığımızda, o yıllarda ideolojik akımlara kapılıp yanlış yapan, hata yapan arkadaşlarımız var. Ama, şu anda devletin bürokrasi kadrolarında o yılların gençleri, çocuklarının hakimiyetini görmek mümkün.
Ben burada, ne 1980’li yıllarda Evren’in gençlerin boş bırakılmaması amaçlı olarak ideolojik yasaklarla baskı altına alınması ve fikir özgürlüğünün kısıtlanmasıyla ilgili bugün gelinen sonuçlarını, ne de başbakanın dindar gençlik yetiştirilmesi hedefine dair söylemlerini tartışmak istemiyorum.
Ama, gençlerin başıboş değil de serbest bırakılmasını, seçecekleri yolları kendilerinin belirlemesini, ülke ve millet menfaatleri açısından faydalı görüyorum.
Her şeyin başı, eğitim.
Eğitim sistemimiz doğru, aile yapımız güçlü olduğu takdirde, gençlerin ülkemize, vatanına milletine karşı geleceğini düşünmek bile istemiyorum.
Çünkü, bizlerde genç olduk.
Anarşi döneminde eğitim aldık. Okullardaki boykotlar döneminde, kafamız gözümüz yaralandı.
Bugüne baktığımızda ise, o günlerden pek çok ders aldık.