Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a atılan yumruk, Türk adalet sistemindeki bazı yasaların suçluları nasıl koruduğuna dair ortaya konulan gerçekleri gözler önüne serdi.
Bu olay, adalet sistemindeki eksiklikleri veya uygulama hatalarını değil, kanunlar yardımlarıyla suç ve suçluların nasıl koruma altında tutulduğunu da ortaya çıkardı.
Vatandaşlar arasında adalet sistemindeki bazı yanlışlıklar nedeniyle şikayetler yapılıyordu.
Ama, bu şikayetler, “hukuk sistemimiz modernleşti. Avrupa normlarına yükseltiliyor” sözleriyle pek ilgi görmüyordu.
Şimdi, ise durum vaziyet değişti.
Çünkü, yumruğu yiyen bir başbakan yardımcısı oldu. Resmen saldırıya uğradı. Sonrasında ise, saldırıyı yapan sanki ödüllendirildi. Adliyeye gitti. Serbest kaldı.
Bazı okurlarım hatırlar, Süleyman Demirel de 1976 yılında İstanbul’da yaptığı bir gezi sırasında yumruklu saldırıya uğramıştı. O zamanlarda başbakana saldırıyı yapan kişi yakalanmış. Yanlış hatırlamıyorsam uzun süre de cezaevinde kalmıştı. Demirel daha sonra saldırganı affettiğini söylemesi üzerine tahliye olmuştu.
Evet, bu konuda pek çok şikayetler var. Özellikle, cinsel suçlarla ilgili saldırganların cezalandırılması yerine nerede ise “aferin” denilerek ödüllendirilmesi gibi yasalarımız varmış. Bu konuyu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin sürekli gündeme getiriyor.
Bir başka örnek ise, hırsızlık, dolandırıcılık gibi suçlarla ilgili.
Suçüstü yakalanan hırsız, adliye koridorlarından elini kolunu sallayıp sokağa çıkıyor.
Demek ki, bir yerlerde bir sıkıntı var.
Bu sıkıntıları düzeltmek, halkın ve toplumun vicdanlarını rahatlatılması gerekiyor.
Sanırım TBMM bu dönem çalışmaya başlayınca ele alınacak olan öncelikli konular arasında bu suç ve suçluların cezalandırılmasıyla ilgili kanunlar olmalı. Çünkü, halkın vicdanları rahatsız iken, bugün hükümete destek olanlar, yarın öbür gün uğradıkları haksızlıklar karşısında, “vatandaşların hak ve hukuku tam olarak korunamıyor” düşüncesine kapılabilirler.
Bunun neticesinde de, geçmiş yıllardaki tecrübelerde olduğu gibi halkın oy silahı ters yönde işleyebilir.
Benden hatırlatması.
İnfaz Yasası ve suçluların cezalandırılması
Adli Yıl açılışında, Barolar Birliği ile hükümet arasında konuşmalar yüzenden gerginlik yaşandı.
Hukuk reformlarında bazı aksaklıkların ortaya çıktığının görülmesi veya olaylara ideolojik olarak bakılmasından kaynaklanan bu olayları, ben dahil toplumun pek çok kesimi hoşgörü ile karşılamıyoruz. Çünkü, ideoloji hukuk sisteminin, adaletin önüne geçmemeli.
Ülkemizde yıllarca sol ideolojinin hakim olduğu hukuk sisteminde, şimdi sayıları azalan bazı hukuk adamları, kendilerine göre doğru, ama topluma ve yasalara göre aykırılık içeren konulardaki tutucu ısrarlarını sürdürüyorlar.
Adaletle ideolojinin ayrılması gerekiyor.
Hukuk sisteminde sağ-sol ayrımı olmaz. Olmamalı.
O zaman hak ve adaleti nasıl savunacağız?
Gelelim hukuk sisteminde son yıllarda sık rastlanan ve ceza alsa bile suçluların korunmasına yönelik bazı uygulamalara.
Bu konuda bazı örnekler de var.
Herhangi bir kişi, devlet memuru olarak hizmet ederken veya kamu görevlisi iken, benzer suçları işlemiş. Bu suçları aynı şekilde bir kez tekrar etmiş. Bazıları ise belirle süreler aracılığıyla işlemiş.
Sonra yargılanmış. Ceza almış.
Yasa gereği verilen bu cezalar belli bir senenin altında olduğu için, infazının açıklanması veya hükmün açıklanması ertelenmiş.
Bu cezalar iki kez üç kez verilmiş. Ama, mahkemeler, “bu vatandaşın eskiden işlediği suçlar var mı? Aldığı cezalar var mı?” diye araştırılmasına gerek duyulmadan verilen kararların infazlarını hep ertelemiş.
Sonra, vatandaşın birisi çıkmış.
“Bu adamın sabıkası var?” demiş. Cezaların birleştirilmesini istemiş. Avukatları,
“Bu iş senin bildiğin gibi değil. Sanık ceza almış. Hükmün açıklanması ertelenmiş. Bu kararın kesinleştiği tarihten sonra bu sanık başka bir suç işlerse verilen karar birleştirilip infaz ediliyor” cevabını vermişler.
İnsan şimdi soruyor;
Nasıl Yani?
Bu adam geçmişte benzer 3-5 tane suç işlemiş. Ama, cezaları infaz edilmiyor. Yani, suç işlemesi ödüllendirilmiş gibi oluyor.
Adaletin Bu mu dünya? Diye sorulması gerekmiyor mu?
Hukuka sihirli değnek lazım
Anayasamızda yazıyor, adalet önünde herkes eşittir.
Ama, uygulamalara baktığımızda, özellikle suç işledikleri şüphesi bulunan kamu görevlileriyle ilgili inceleme ve mahkeme safahatına baktığımızda durum hiç de öyle değil.,
Savcılar soruşturma açıyorlar. Dosyalar memurların görevli oldukları kurumlara gönderiliyor. Soruşturma izni verilmesi isteniyor. Bu kurumlar kendi aralarında inceleme yapıyorlar. Sonra, bir amir, “ben bu konuda soruşturma yapılmasına izin vermiyorum” diye rapor hazırlıyor.
İşte o zaman o memur adalet önünde hesap vermiyor. Hakkında soruşturma ve davalar açılamıyor.
Hani, hukuk sisteminde bütün vatandaşlar eşitti?
Vatandaşlar hakkında her türlü soruşturma yapabilen ve adaleti teslim ettiğimiz hukukçularımıza, adalet görevlilerine kamu görevlileri söz konusu olduğunda neden engel çıkarılıyor acaba? Diye sormaktan kendimi alamıyorum.
Sanırım bu konuda da TBMM’nin üzerine düşen görevi yapması gerekiyor.
Madem, adalet önünde herkes eşit, o halde kamu görevlileri üzerinde bu koruma ve kollama kalkanı neden var?
Suçluların korunması için mi? Yoksa, suç işleyenlerin üst makamı olan amirlerinin koruması altında işledikleri suçlarının yanına kar kalıp ödüllendirilmesi için mi?
Bugüne kadar ben anlamadım. Bu konuda da çok ısrarcıyım. Çünkü, kendisi de şüpheli olan bir amir, suçlananlar arasında bulunan alt kademe memurunun adliye takibatına yapılmasına izin vermiyor. Böylece, hem kendini hem de suç arkadaşı olduğu iddia edilen memurunu koruyor.
Bursa’da örnekleri çok var….