Pek çok gün “bugün ne yapsam acaba?” sorusuna
cevap arayıp dururuz.
Ne yapacağımızı bilemez, vakit öldürmek için
olmadık işlerle uğraşırız.
Mesai saatinde sosyal medya denilen facebook
kadar insanı bilgisayar başına bağlayan herhangi
bir iş bulunamamış.
İyi ki icat edilmiş şu facebook
Yoksa insanlarımız ne yapar ne ederlerdi?
Günlerini nasıl geçirirlerdi?
Alim Allah boş boşuna vakit geçir mi hiç?
İşte sosyal medyanın en güzeli. Gir Facebooka
yaşa hayatını.
Aradığın her şey var. Ne ararsan çeşitleri bir
sürü. Aramadığın her şey yine burada. Kellesine
para da istemiyorlar. Salla babam salla. Kime ne
saldırırsan saldır. Kimin için ne yazarsan yaz.
Her şey mubah.
Ama, sakın öyle kanun bilen, yasa bilenlere
yakalanma.
Bir adliyelik oldun mu vay haline!…
Bir sene ile 15 sene arasında hapis cezaları var.
Para cezaları da bunun tuzu biberi oluyor.
İyi ki keşfedilmiş şu facebook.
Eskiden ülkemizde sadece TRT kanalı vardı.
Tek kanaldı. Günün belirli saatlerinde yayın
yapardı. TV ekranlarında 80’li yıllarla ilgili
dizileri izliyorsanız, bu durumu görebilirsiniz.
TV ekranlarına her ne kadar gerçeği tam yansımasa
da, gösterildiği kadarı bile o devirlerde
insanların nasıl yaşadıklarının işareti.
Sonra, TRT 2. ve üçüncü kanalları açtı. Bir
yanda haberler, diğer yanda filmler.
Bugün, evimizdeki TV ekranlarından sayısız
kanal çıkıyor. Kablo TV’de bildiğim kadarıyla
100’e yakın kanal var. Uydu kanallarında ise
sadece Türk TV’leri değil, dünyanın dört bir
yanından TV’ler izleniyor.
Yani, yaşantımız artık çok kolaylaştı. Bilgiye
ulaşma o kadar kolaylaştı ki, trafik kazaları bile
anında haber kanallarına düşebiliyor. Önemli,
önemsiz her türlü olay, anında bilgisayar ekranına
veya eğer cep telefonunuz uygun ise telefonunuzun
ekranlarına düşüyor.
İnsan yaşantısı ve haberleşme bu kadar kolaylaştı.
Ama, elektronik devrim denilen bu sosyal
medya patlamasının aile üzerindeki yaşantısı
epey ilginç.
Geçtiğimiz gün makine mühendisi olan arkadaşım
anlattı.
“Eve geldiğimde, yemek yiyoruz. Sonra, benim,
hanımın ve oğlanın elinde diz üstü bilgisayarlar,
herkes köşesine çekiliyor. Bir yandan TV izlerken
diğer yandan bilgisayarda internette sörf
yapıyoruz. Sonra, herkes bu alemin içine öylesine
dalıyor ki, bazen bir birimizden olan istekleri,
e mail veya face üzerinden mesajlarla
istiyoruz.Örneğin, hanım su verir misin diyorum.
Bana cevap yazıyor, kalk kendin al. Şimdi
uygun değilim. Mesajını gönderiyor.”
İşte, geldiğimiz nokta.
Yan yana oturanlar insanlar, bir birleriyle konuşmak,
dertleşmek yerine, sanal ortamda bir birleriyle
mesajlaşmak, olur olmadık konularda
tartışmak, nerede ise “ben buradayım, sen neredesin?”
sorusuna cevap arar gibi, tuvalette iken
bile bilgisayarda “şu anda ….. yapıyorum”
gibisinden mesajlar vermek, haberler vermek
moda haline geldi.
Ne demiş atalarımız, “yaşadığın günün, aldığın
nefesin kıymetini bil. Dayanma insana ölür
gider, dayanma ağaca çürür gider ortada tek
başına kalırsın.” İşte face ortamı bu. İnsanları
robotlaştırmaya başladı. Yaşamın kıymetini
bilmek gerekir.