Bu yıl Ramazan ayındaki camilerde verilen hutbelerin konusu helal kazanç, helal lokma oldu. Vaizler, çeşitli örneklerle aile bütçesine giren paranın, gıdanın ve çeşitli eşyaların alımında kullanılan paraların alın terini yansıtması ve alın teriyle, özellikle de helalleşme ile ibra edilmiş şekilde olmasının önemine dikkat çektiler.
Pek çok kişi bu vaizler üzerine konuşmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde hayata gözlerini yuman Bursa’nın sevilen öğretmenlerinden olan Recep Cenkçiler’in (Recep Hoca) cenazesi için Emirsultan Camisinin bahçesinde konuşurken bu konu
gündeme geldi. İnşaat Mühendisi Kemal Müzezzinoğlu haram ile helal arasındaki bağların yeniden kurulması gerektiğine dikkat çekti. Nedeni, İslam Dini inançlarına göre alkollü içkiler, domuz eti ve zina haram. Yediğimiz içtiğimiz gıdalarda nelerin bulunduğu etiketlerin üzerine yazsa bile, geçtiğimiz günlerde otel mutfaklarında domuz etleriyle dana etlerinin aynı tavada pişirildiğinin, aynı tencerelerde yemek yapıldığının ortaya çıkması üzerine, halk arasında tedirginlik başlamış. Eski milletvekilimiz Şevket Orhan, aslında haram ile helalin ne olduğunun açık-seçik belli olduğunu, kaynağı belli olmayan, alın teri ve göz nuru akıtılmadan kazanılan paranın, haram olduğunu, bununla alınan her türlü mal, eşya ve gıdanın
haram olduğunu söyledi. Vekilimiz Şevket Orhan konuyla ilgili bazı örnekler de verdi. Günlük yaşantımızda karşılaşıyoruz. Bir aracılık ve komisyonculuk olayı türemiş. Yasal olarak yapanlar hariç, adamın biri geliyor, herhangi bir yerde yapılması gerekli ama bir türlü yapılamayan işlerin yapılması için sizden belli bir oranda para istiyor. Bence bu olay, tamamen haramdır. Yapılan bu iş üzerine de alınan paranın beti-bereketi olmaz.
Doğru, ülkemizde öylesine insanlarla karşılaşıyoruz ki, emekli vatandaşlarımızın banka kuyruğunda beklerken, çantalarını kapıp kaçanlardan tutunda, küçük bir çocuğun kolundaki bileziği alabilmek uğruna, onun canına kıyanları hep görüyoruz.
Birde, hiç hak etmediği halde, çalışıyormuş gibi yaparak, çalışmadan para kazananlar var. Onların elde ettikleri kazançlarla ilgili yorumu sizlere ve varsa günahlarının veballerini de Allaha havale ediyorum. Halkın, canına, malına ve mülküne göz diken hırsızlarla ilgili ülkemizde son çıkarılan bazı kanunlarla cezaların hafifletilmesi, benzer olayların artmasına yol açtı. Hırsız, eve giriyor, çalıyor. Yakalanıyor. Sonra serbest kalıyor. Yasalar böyle. Ama, o hırsızın çaldığı malı alabilmek için, gece-gündüz çalınan, ter döken, çoluğunun çocuğunun nafakasından kesinti yapanların hakkı hiç mi yok? Ülkemizde, çağdaş, demokratik sosyal hukuk devleti kanunları geçerli. Şeriat özlemi içinde de değilim. Ama, hırsız, uğursuz takımının, insanların canla başla çalışarak elde ettikleri malları, paraları, eşyaları çalanların, eskiden olduğu gibi cezalandırılırken, ellerinin kesilmesini, ayaklarının kırılmasını destekliyorum. Madem, onlara verilecek yasal cezaların miktarı çok az, ya yasalarda gerekli düzenlemeler yapılıp bu cezalar caydırıcı nitelikle olup artırılmalı, yada hırsızların elleri ayakları kırılmalı. Ki, halkın alın teri, helal kazancı ve helal lokması korunabilsin. Helal ile haram arasındaki ince denge böylece kurulsun. İnsanlar, “nasıl olsa serbest kalacağım” düşüncesiyle bir başkanına ait malı mülkü çalmaya yeltenmesin. Kolu-bacağı kırılsın ki, ibretlik olsun. Ramazan mübarek günü bu vaizleri dinledik. Şimdi bayrama geldik. Hepimizin bayramı kutlu olsun.