Nice insanlarımız var oldukça başarılı. Ama bu başarılarını bulundukları çevreleri için uygulama fırsatı bulamıyorlar.
Bazı insanlarımız var, dünya yansa umurlarında olmaz. Ama hep dört ayak üzerine düşüp beleşe konuyorlar.
Dünya hali işte, kim ne yaparsa yapsın, bu millete yaranmak pek kolay olmuyor.
Önümüzde seçimler var. Siyasete göz kırpıp, iş, ekmek veya geçim kaynağı yaratma niyetinde olanlar, ön saflarda yerlerini almaya başladı. Bazıları ise, hizmet için yola çıktıklarını söylüyorlar. Bazılarının aklında hep, “ben bu işten nasıl nemalanırım?” sorusuna cevap aramak geçiyor.
Bazıları ise halka hizmet etmeyi Hak’ka hizmet olarak görüyor.
Çevremden siyasete katılanlara bakıyorum. Gerçekten halka hizmet, çevresine hizmet için didinenler var.
Bir başka gözle baktığımda ise, fırsat bu fırsattır ilkesiyle hareket edip, gidip görmediği, görüp anlamadığı, anlayıp da bilemediği bir yer için başkan adayı olanlar bile var.
Tabi, bütün bunların hepsi ilginç tespitler.
İktidar oylarını artırmak ve koltuklarını korumanın derdinde.
Muhalefet, iktidarı alaşağı etmenin yollarını arayıp bulma derdinde.
Adaylar ve anketlerle bazen, ara sıra diyeyim, halkın psikoloji bozuluyor.
Hangi aday kimin adamı? Sorusuna cevap aramaktan bıktık desem yeridir.
Yine de demokrasi çok güzel.
Halkın yönetime katılması çok güzel.
Bizim ülkemizde uygulanan demokraside halkımız oy vermek için değil, noter gibi önüne konulan seçim pusulasına onay için mühür basmakla görevli gibi gözüküyor.
Çünkü, adayların belirlenmesinde halkın sesine kulak verilmiyor.
Listelerin hazırlanmasında toplumun önceliklerine, aday adaylarının hizmet edebilme kalitesine ve mesleki yapılarına bakılmıyor. Bakılan tek şey, “Bu kişi bize ne kadar bağlı. Yarın öbür gün, meclislerde geçirmek istediğimiz bir evraka karşı çıkar mı? Bizimle beraber hareket eder mi? İstediğimiz an elini kaldırıp her istenilene evet der mi?”
Bütün düşünceler ve pazarlıklar buna göre yapılıyor.
Dikkat ederseniz o parti, bu parti diye ayırım yapmadım. Siyasi görüntüyü bütün siyasi partilerde oynanan oyunlara ve yazılan senaryolara göre yazdım.
Demokrasi adına yapılan hesaplaşmalara yazdım.
Siyasete yeni giren ve hasbelkader başkan olan bir arkadaşımın, gemi kaptanı olduktan sonra boşa kürek çekmenin ne gibi neticeler getirdiğini anlattığını duyunca, bende bu satırları yazmaya karar verdim.
Seçimlerde iddialı olan partinin ilçe başkanı, mahalli seçimlerde aday olmak ister. Ama parti büyükleri o makam için bir başka kişiyi, o ilçede tanınmayan, ismi duyulmamış, halkın teveccüh gösterip göstermeyeceği belli olmayan, anketlerde ise ismi hiç çıkmayan birisini koltuğa oturtmanın hesaplarını yapar.
Bizim ilçe başkanı cin fikirli. Anket yapar. Kamuoyu araştırması yapar. Muhtarların isteklerini dinler. Bu muhtemel adaya hiç kimsenin rıza gösterdiği olmaz. Ama, parti büyükleri “bu işi bitireceksin” diye talimat verir.
Olan olur, emir büyük yerden gelince, emir demiri keser. Parti büyüklerinin isteği yerine gelir. Sandık ortaya konulur. Seçim sonucunda kazanması muhtemel parti kaybeder.
Bu işin faturası da parti büyüklerine değil, bizim ilçe başkanına kesilir. Demokrasi işte bu.