Pek çok kere söylenenler lafta kalıyor.
Politika üretenler çıkıp, kadınların siyasette etkin rol almasını istediklerini söylüyorlar.
Her seçim yaklaştığında, kadınların siyasete katılımları konu oluyor. Konuşuluyor, söyleniyor, sözler veriliyor.
Hatta, kontenjan uygulaması yapan partiler ortaya çıkıp, kendi partilerinde kadınların sayısının çok olduğunu anlatıyorlar.
Sonra, partilerin seçim kurullarına verdikleri aday listelerine bakıyoruz. Göstermelik birkaç tane kadın var. Diğerlerinin hepsi, genelde parti yönetimine yakın kişiler.
O kişilerin, yerel siyasette veya genel siyasetteki başarılarına bakılmıyor. Seçildikleri takdirde neleri yapabilecekleri, nelere kabiliyetleri olduğunu, hangi konularda yeterlilik sahibi olduklarına bakılmıyor.
“Bizim adam” düşüncesiyle hareket edilip, listeler dolduruluyor.
Peki ya kadınların hali ne oluyor?
Kadınlara yine, gelecek seçimler için bolca vaat veriliyor.
Bazı partiler bu konularla ilgili sorulara; “efendim, bizlerde listemizde daha fazla kadına yer vermek isterdik. Ama, siyasi dengeler, toplumun arzu ve istekleri, mesleki yeterlilik vs… Bu konuda elimizi güçsüz bıraktı…” Gibisinden bahaneler uyduruyorlar.
Gerçekten de öyle.
“Siyasi partilerde kadınların adı yok” denilse yeridir.
Göstermelik Kadın Kolları var. Çünkü yasal zorunluluk. Ama, kadın kollarından yetişip de ülke gündemine ilişkin politika üreten, mahalli veya genelde siyaset yapan kaç tane kadın sayabiliriz?
İşte bu soruya verilecek cevap gerçekten büyük sıkıntı.
Çünkü, cevap verilebilecek örnek sayısı o kadar az ki…
Peki, kadınların siyasetten uzak durmalarına yol açan etkenler neler?
Ankara’da iken bu konuda araştırma yapan Stratejik Araştırmalar Gurubu’ndan Ercan Sevginar ile görüştüm.
Önce, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın bu konularda eksik politikalar izlediğini, hatta yeterli eğitim vermediği ortaya çıkmış.
İkinci neden ise ekonomik. Yani, ailesine, eşine bağlı mali kaynaklarla geçinen kadınların siyasette kendilerine yer bulmaları çok zormuş.
Üçüncü etken, özellikle evli kadınlarla eşlerinin ilgisizliği imiş.
Dördüncü etken ise, çocukların yetiştirilmesindeki kadının görev üstünlüğü imiş.
Beşinci etken olarak, kadınların özellikle, geceleri yapılan politik çalışmalara katılma zorunluluğu imiş.
Bu konuyu biraz açmak lazım. Çünkü, çalışan kadın hafta içinde siyasette ilgilense, sabah erken kalkıp işine yetişemiyormuş.
Birde evdekilerin yemek beklediği sırada, partiden davet alması ve eşine, çocuklarına yemek sofrası kurması gerekirken, bilmem ne köydeki parti temsilcisinin konuşmasına katılmasının zorunlu olması, kadınları politikadan uzaklaştırıyormuş.
Böylece, kadınlar, karar vericiler ve oy verenlerle buluşmadıkları için de parti kademelerinde görev üstlenemedikleri, ya aile ya evlilik ya da politika arasında karar vermelerinin beklendiği ortaya çıkmış.
Aslında, bu bahaneler doğru. Ama, hem ailesine bakan, sofra kuran, temizlik yapan hem de partilerde görev alıp, dağda bayırda, karda kışta köylerde gezen kadın siyasetçilerimiz de yok değil. Önemli olan cesaret. Karar verme ve uygulama. Başarı kendiliğinden geliyor…