Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bursa’da yaptığı açıklamalarında, Taksim Gezi Parkı olaylarını hiç kimsenin onaylamadığını belirterek, gerçek manada tepki gösteren ve protestoya katılanlara saygı duyduğunu, onların arasında olup ta zarar görenlerden özür dilediğini ifade etti. Arınç, olayları provakite edenler için de “biz onları tanıyoruz” dedi.
Ben, kendisine, sosyal medyada çok dolaşan ve olayların 48 saat içinde önlenememesi halinde hükümetin azli için CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gidebileceği yolundaki açıklamalar konusundaki görüşünü sordum.
Cevabı biraz esprili oldu.
“Bunu söyleyen deliye bir akıllının cevap vermesi uygun mudur? Herkes biliyor, Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir görevi var mıdır? Diye sormak lazım.”
Arınç, bu konuda gayet açık ve net konuştu. Sosyal medya ortamında insanların bazı kişiler tarafından kandırılıp yanlış yönlendirildiğine dikkatleri çekti. Hatta, “normal internet haber siteleri için biz gerekli kanuni düzenlemeyi hazırladık. Meclisten geçirmeyi bekliyoruz. Ama, haber siteleri haricinde, isteyen herkesin aklından geçeni yazdığı, bazı kişileri hedef alarak iftira attığı, yalanlarına ortak olduğu, ahlaksızcı, namussuzca suçlamaların olduğunu görüyoruz. Bu durum hiç de hoş değil” açıklamasıyla sosyal medya özellikle Twiter ve facebook ortamındaki yazışmalara dikkat çekti.
Arınç, Taksim’de yapılmak istenilen düzenlemelerin halka ve oradaki vatandaşlara iyi anlatılması halinde böyle bir eylem ve gösterilerin olmayacağına inandığını da sözlerine ekledi.
İnternet ortamında oluşan sosyal medyada, bazı kişilerin insanları karalamak, iftira atmak için akla hayale gelmeyecek sözler yazdığını hatırlatan Arınç, “bu iftiraları ve suçlamaları Allaha havale ediyoruz” diye konuştu.
Bülent Arınç, dobra konuşmasıyla tanıdığımız bir siyasetçi. Toplumsal olaylara bakış açısı, insanların hak aramak için yaptıkları haklı protestoların desteklenmesi yönünde.
Bu nedenle de Taksim Projesiyle ilgili olarak görüşlerini bizlere açıkladı. Önce, sosyal medya ortamında tartışılan “Arınç’ın oğlu bu AVM’ye ortak onun için hükümet direniyor” söylentilerine cevap verdi. “Bütün bunlar iftiradır. Ben ve oğlumun geliri aldığımız maaşlardır. Oğlum, özel bir işletmede çalışmaktadır. Her ikimizde ay sonunu zar-zor getiriyoruz. Böyle iftiralar bizleri üzüyor. Çamur at izi kalsın diye insanları suçlamak ne derece doğrudur. İnsanda biraz utanma, haya olmalı….”
Evet, ülkemizde son yılların belki de en çok katılımlı direnişini yaşıyoruz. Taksim’de bir kıvılcım çakıldı. İnsanlar, Yeşil alanların korunması, ağaçların korunması ve Gezi Parkı’nın korunması için böyle bir protestoya başladı. Bu eylem, değişik söylemler veya değişik yönlendirmeler nedeniyle büyüdü. Polisle halk karşı karşıya geldi. Bütün bu olayları haklı bulmak veya sen-ben kavgasına dönüştürmek bana göre kimseye fayda sağlamaz.
Bakın, Bursa’da da yaşanılan çevre katliamları ve yeşil alan işgalleri var. Üstelik buraları ticarethaneye açılıyor. Yapılan soruşturmalarda kaçak olduğu ve yasalara aykırı olduğu ortaya çıkmasına rağmen hiç kimsenin gık’ı çıkmıyor.
Olur olmaz, insanların akıllarına “acaba bir çifte standart uygulama ile mi karşı karşıya kalıyoruz” diye düşünmek geliyor. Bursa’da Taksim olaylarını protesto etmek için toplanan bazı kişilere Odunluk Mahallesi’ndeki 10 bin dönümlük park alanının Tavacı restorana verilmesiyle ilgili olarak neler yaptığını sormak gerekmez mi?
İhsaniye Meydanı ortasında yapılan ve bazı bölümleri imar yasasına aykırı olan bina konusunda neler yaptıklarını sormak gerekmez mi?
Amaç, yeşil alan ve parkların korunması ise, Bursa’da bu tür uygulamalar için neden eylem yapılmadı?
Konuyu ideolojik ve siyasal ortamlara çekip, haklı eylem ve protestoları Taksim’de olduğu gibi polisle-vatandaşı karşı karşıya getirmenin kime ne kazancı var ki?
Taksim olaylarına neden olarak gösterilen ağaçların korunması ve yeşil alanın AVM yapılmaması istemini bende canı gönülden destekliyorum.
“AVM İstemiyoruz” diyenlere biber gazı sıkılmasına onaylamak mümkün müdür?
Değil, çünkü, yaşanılan bazı olaylar gerçekten insanlar için olmaması gereken olaylar. Polis veya güvenlik güçleri neden halkın üzerine biber gazı sıksın ki?…