Eski Türkiye söylemleri bir yana, yeni Türkiye hayatımızın içinde hem de tam öznesinde yer alıyor… Kötülükleri, kırgınlıkları ve gerilimleri saymazsak ülkemiz tam bir cennet bahçesi… Ama meyveyi zamansız kopardığımız için dalından, ne bize yar oluyor ne de vücudumuza…
Geçmiş dönemlerde en çok şikayet ettiğimiz konuları göz önüne alırsak, şiddet ilk sıralarda yer alır. Öyle ki spordan, siyasete ve hatta hayatımızın he metrekaresinde yalnızca şiddet var. Trafikte sakinliğimizi yitirdik, içimizdeki canavarlar günden güne fışkırıyor… Birbirine silah çekenlerden tutun da bağırış çağırışlara, boğaz sıkmalara kadar varan hezeyanlar…
Toplum olarak en önemli özelliğimiz olan ‘saygıyı’ kaybettik… Alttan alma, müsamaha gösterme gibi olguları kara toprağa gömdük. Yerine birbirine ‘atarlanan’ gençler getirdik, fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerden katil olanları sahneye çıkardık…
Kadınlar, hayatın tadı tuzuydu… İncitilmemesi gereken nazenindi… Ya da bize öyle gelmişti. Öyle ki her gün yeni bir kadın şiddet yüzünden sokakta kalıyor. Hiçbir canlının yaşamaması gereken sancıları çekiyor. Ve biz insanoğlu gibi, bize sahip çıkamıyoruz. Kadın sığınma evleri açıp, bununla iftihar ediyoruz. Ve oralarda bile ‘biz’i koruyamıyoruz…
Medya boy boy fotoğraflarımızı gösteriyor, haklı haksız ayrımı yapmadan… Toprağın altına giden mi suçlu bu durumdan yoksa üstüne basan mı ayırmıyoruz?
Sevgili okurlar;
Yenisini eskisini bilmem ama gelin bu Türkiye’de artık bir şeyler yeniden başlasın. Tüm cümleleri silelim, yeni cümleler kuralım… Şiddet fiilini kaldıralım sözlükten, sevgileri ilk sıraya alalım… ve bırakalım da 3. Dünya ülkeleri yaşasın bu dediklerinizi…
Biz bizin artık farkına varalım, birbirimizi sarıp sarmalayalım
Yalanlar onların olsun, gerçekleri konuşalım…