Aşk yerine nefreti ekiyorlar sevgi bahçesine şu sıralar. Nadide güzellikteki çiçek bahçesinin farkına varmak yerine üzerine basıp çiğnemeyi yeğliyor aklı evveller… Dünyayı aydınlatacak olan fenerin üzerine abanıyorlar, ışık sızdırmasın diye…
Gelin Kadınlar Günü olarak eksik bilinen o özel tarihin öncesini bir hatırlayalım…
Bundan 159 yıl önce yani 8 Mart 1857'de New York'ta bir dokuma fabrikasında çalışan 40.000 kadın işçi, 16 saatlik iş gününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artışın yapılması için greve başlarlar. Grevi durdurmak isteyen polis eylemcilere saldırır ve fabrika yönetiminin de desteğiyle kadın işçiler fabrikaya kilitlenir. O esnada fabrikada bir yangın çıkar, fabrikanın önünde ki bariyerler yüzünden kadın işçilerimiz kaçamaz ve 129 kadın işçimiz yanarak can verir. Ardından 1910 yılında Danimarka'nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı'nda Clara Zetkin'in önerisiyle ''8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'' olarak anılmaya başlandı.
Acılar üzerine bir günü ‘eller hava’ya formatına getirmekten ziyade bir kez daha düşünün bence…
Canımız yanmalı her defasında
Yanmıyor mu?
Türkiye’de yaşanan kadın cinayetlerinin ardı kesildi mi?
Bunun için çaba sarf edildi mi?
Yapmadık, yapamadık…
Kadın katilin cezasını yine bir erkek hakim vermeye kalktı…
Hangisine empati yaptı, hangi vicdanla karar verdi?
Kadın toplumumuzun namusudur…
‘Ana’dır, bacıdır
El kalkmaz, kalkamaz…
Onur ve gururdur
Öznedir ve son noktadır…