O kömür karası gözleri, o kömür karası elleriyle, mis gibi bir yudum ekmek getirebilmek için evine, bir gıdım sadece nefes alarak girdiler metrelerce yerin altına…
Yerin dibine batması gereken sürülerce insan müsveddesi varken, onlar biraz daha fazla çocuklarına para götürme adına maskesiz ölüm uykusuna yatma pahasına giydiler tulumları…
Geride neler bıraktıklarını bilerek, her gün adeta mezarlarına giriyordu o cengaverler…
Kimisi daha ana kuzusuydu, kimi ev bark sahibi… Kimi çocuğunun eğitimi dedi, kimi hastalığı…
Lüks düşünecek halleri mi vardı alla sen… O görevi zaten işverenleri yeterince ifa ediyordu. Hiçbir dönemde yılmadan, belki ara ara ‘öffcük’ler savurarak indiler o kuytu karanlıklara…
İçimiz ısınsın diye girdiler, içimizi yaktı cansız bedenleri…
Ama o ateş en fazla düştüğü yeri kavurdu işte…
Türk halkının merhametli ve şefkatli kolları sarıp sarmaladı diye avuttu televizyonlar, gazeteler…
El ayak çekilince geriye sadece yalnızlık kaldı…
Birkaç tutam gözyaşı bir de…
Siz göz pınarlarınız kurudu mu sandınız, onlar artık içlerine ağlamaya başladı…
Hangi para birimi getirir bir evlada babasını, hangi hayaller çıkan yangının alevleri arasında kül oldu gitti bilir misiniz?
Hangi parti iktidar olabilir ki acıyla çarpan yüreklerde…
Hangi anlamlı söz, bir güzel anı daha geri getirebilir. Hangi masal avutacak artık çocukları, hangi bakan göz babanınki gibi olabilir.
Hariçten gazelin adıdır ‘tatlı ölüm’…
Yıllarca koynunda yatırdığı evladını, kara madenden alıp kara toprağa vermenin tarifini çizebilir misiniz eyy eli kalem tutanlar…
İster sorumlu olsun ister sorunlu, bundan sonra da devam edecek, belki de hiç dinmeyecek gözyaşının provasıdır Soma…
Daha niceleri gelecek Soma’nın sevgili dostlar bunlara hazırlıklı olmalıyız.
Çünkü biz hiçbir koşulda ders almayı kabullenmedik. Hiçbir zaman sönmeyecek bir ateş için benzin bidonumuz hep elimizde aslında…
Haydi biz neysek de, ya o kadınlar, yetimler, biçare aileler…
Aslında daha ilk gün kaderine terk edildi…
Halleri mi?
So’r’ma gitsin