Süleyman Efendi, Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” adlı şiirinin, nasırından ‘müteessir’ kahramanıdır. Cümlenin sonunu tamamlamak için ‘kahraman’ diye yazmak uygun düştü ama yazının ilerlemesiyle göreceğiz ki ‘kahraman’ sorgulanacak bir yakıştırmadır.
Süleyman Efendi, Ahmet Haşim’den çirkin olmasın, biraz da çirkindir. Ahmet Haşim’i ben örnek gösteriyor gibi olduysam, bu benzetme bana ait değildir. Tüm hayatı boyunca çirkinliğinden ‘müteessir’ olan ve hatta çirkin başı için şiir bile yazan Ahmet Haşim’e meslektaşı Orhan Veli’nin göndermesidir.
“Bi-haber gövdeme gelmiş konmuş,
Müteheyyiç, mütekallis bir baş…”
Kitabe-i Seng-i Mezar
I
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile müteessir değildi
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah’ın adını
Günahkar da sayılmazdı
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye
‘Kitabe-i Seng-i Mezar’ kelime olarak ‘mezar taşı yazısı’ demektir. Eskiden hükümdar, sultanlar, devlet büyüklerinin ölümlerinden sonra yazılırdı. Ölen bu önemli kişiler ve hayatları anlatılır ve övülürdü.
Orhan Veli’nin Süleyman Efendisi ise öldüğü bile fark edilmeyen, yalnız nasırlarından şikayet ederek yaşayan ve ölen, halkın içinden yalnızca bir kişidir. Ama neyse ki, modern şiirin bu önemli şairi, hayatın sıradanlığını kabul eden ‘to be or not to be’yi mesele etmeyen bu insan için “nasırlı” bir mezar taşı yazısı yazmıştır…
II
Mesele falan değildi öyle,
‘To be or not to be’ kendisi için
Bir akşam uyudu
Uyanmayıverdi
Aldılar, götürdüler
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet
Alacağına gelince
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin
Orhan Veli’nin sokaktaki adamı ve gündelik yaşamı anlatan bu önemli şiiri elbette ki ‘Süleyman Efendi’ ve ‘nasır’ gibi basit kelime ve konuların şiire sokulması sebebiyle garip karşılanmış ve eleştirilmiştir. Bu eleştirilere karşılık olarak şair, şiirin yalnızca önemli kişiler için yazılmasının şart olmadığını, şiirde her sözcüğün kullanılabileceğini söylemiş, sıradan bir kişinin nasırı gibi basit olayların da şiire konu edilebileceğini savunmuştur.
Orhan Veli’nin şiirinin tadından vazgeçemesek de, günlük olay ve kişileri şiirine konu etmesini desteklesek de… “Nasır” ve diğer ayak şikayetleri, hastalıkları gerçekten basit midir? Postmodern hayatlarımız içinde kendimiz için önemli kişi olarak, uzun mesailer içerisinde koştururuz. Nasıl bir koşturmacaysa, hareketsiz yaşantıya mahkum ettiği insancıklara kilo aldırır, egzersize izin vermediği için hantallaştırır. Sonuçta ağır gövde ve vücudu taşıyamayan güçsüz bedenler ve ağrılı ayakcağızlar…
III
Tüfeğini depoya koydular
Esvabını başkasına verdiler
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı
Ne matarasında dudaklarının izi
Öyle bir rüzgar ki
Kendi gitti
İsmi bile kalmadı yadigar
Yalnız şu beyti kaldı
Kahve ocağında, el yazısıyla
“Ölüm Allah’ın emri
Ayrılık olmasaydı.”
Ölüm Allah’ın emri, hayatı sonlanana kadar keyif ve afiyetle yaşamak her ölümlünün isteği…
Artık plazalara taşınan iş yerlerimizde, adı artık rezidans olan evlerimizde, çarşı dükkandan parklara, mall’lara dönüşen alışveriş mekanlarında, davetlerde bizi daha şık, daha uzun boylu gösteren; insan anatomi, fizyolojisi ve kinematiğiyle uyumu olmayan ayakkabılarımızla boy gösteririz. Asıl işlevi doğada çıplak ayak yürümek olan ayaklarımız, aslında henüz şehir hayatında daracık ayakkabılara mahkum olmaya doğru evrimini tam tamamlayamamıştır. Biz yine de onları, ayakkabılara mahkum etmekle yetinmez; toprakta, yumuşak zeminde yürümek için tasarlanmış ayaklarımızı, modern yapılarımızın sert beton zeminlerinin üzerinde tüm gün koşuşturur dururuz.
Bu kadar işkenceye dayanamayıp çeşitli hastalıklar gelişen ayakların keyfi kaçınca, biz ölümlüler de keyif ve afiyetle yaşantımızı sürdüremeyiz. Yemek ve nefes almak kadar bir temel ihtiyaç da ‘hareket etmek’tir. Tırnak batması, nasır, tırnak mantarı, şekil bozukluğu gelişen ayak ile hareket etmek ya çok ağrılıdır ya da pek mümkün değildir. Yani yine hayatın tadı kaçmıştır…
Tıp alanında artık branşların içinde bile ihtisaslaşma başlamıştır. Ayak ve ayak bileği cerrahisi ile podiatri daha yakından ilgilenirken; tırnak batması, nasır, tırnak mantarı, diyabetik ayak gibi çeşitli uygulama ve bakımların yapıldığı bölüm ise podolojidir. Son yıllarda gelişen ve yeni isim verilen branşlar olduğu için, podolojinin bu hastalık ve şikayetleri olan hastalarla tanışması ve onları sahiplenmesi yeni yeni artmaktadır.
Modern şiirin öncü kahramanı “Süleyman Efendi”, modern tıp içinde ayak sağlığı için öncü ayak bilimi “podoloji” ile tanışabilse; küçük ve basit hayatında kundurasını daha rahat giyebilen bir ölümlü olurdu…