“Sivil yönetim tarafından uygulanan yasaların özüne uyarak yasalara riayet etmeme, karşı koyma” anlamına gelen “sivil itaatsizlik” hükümet politikalarının değiştirilmesini hedefleyen, kamuoyu önünde aleni bir şekilde yapılan şiddete dayanmayan, vicdani ancak yasal olmayan politik bir eylemdir.
Bireysel bir tutum şeklinde olabileceği gibi zamanla toplumsal bir karaktere de bürünebilir.
Farklı bakış açısı, farklı düşünce yapısı ve farklı siyasi görüşlere sahip bireylerin dile getirdikleri sivil itaatsizlik eylemlerinde amaç şiddete dayanmadan akıl ve mantık yoluyla talep ve şikayetlerin barışçıl bir şekilde protesto edilmesidir.
Kendisini yurttaş olarak kabul eden bireyin yasalar çerçevesinde uygulanan mevcut siyaset hakkındaki görüşlerini hukuksal bir çerçevede ahlaki ve içsel kaygılarla dile getirmesi insan hakları çerçevesinden kabul edilebilir bir yöntemdir.
Bu sessiz görüş bildirme yöntemi toplumsal, aleni ve şiddet meyillisi asla değildir.
Kavram, düşünce özgürlüğünü, düşünceyi ifade özgürlüğünü ve örgütlenme özgürlüğünü bünyesinde barındırır.
İktidar gücünü elinde bulunduran hükümetlerin uyguladığı politikalara karşı bireysel ve/veya toplumsal olarak görüş ve taleplerin şiddet içermeden demokratik zeminler çerçevesinde ifade edilmesi insan hakları ve düşüncenin ifade özgürlüğü olarak kabul edilebilir bir yöntemdir.
Sivil itaatsizlik, hukuk temelli adalet, vicdan, insan hak ihlalleri gibi değerleri amaçlayarak devlet kurumunun iktidarı uğruna görmezden geldiği azınlıkta kalan topluluklara vicdani olarak meşru bir şekilde sesini çıkarma şansı vermektedir.
Sivil itaatsizlik şiddetin egemen olduğu dünyada itirazın ve direnişin şiddet içermeden gerçekleşebileceğini göstermektedir.
Şiddet önce insan zihninde bir düşünce olarak başlar. Şiddete son vermek te önce insan zihninde bir düşünce olarak şiddeti bitirmekle mümkün olur.
Hükümetlerin uyguladığı politikaları protesto etmek şiddet içermeden sivil itaatsizlik yöntemiyle ifade edilmesi nasıl bir insan hakları ise, şiddet içeren bir protesto yöntemi de aynı ölçüde bir insan hakları ihlalleridir. Burada bu ince ayrımı kendini mağdur olarak gören birey ve toplumların çok iyi idrak etmiş olması gerekmektedir.
Şiddet içeren bir sivil itaatsizlik eyleminin savunulur bir tarafı olamaz. Şiddeti uygulayan, savunan, şiddet yanlısı olan birey ve toplumlar masumiyet karinesini kaybetmiş olurlar ve her ne amaçla olursa olsun savundukları ve mücadelesini verdikleri mağduriyetleri değerini kaybetmiş olur.
Şiddet içeren bir sivil itaatsizlik eylemi artık terör olarak tanımlanır. Şiddete başvuran bir eylemcinin de kendini yurttaş olarak görüp görmediği soru işareti taşımaktadır.
1980 sonrası doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşananlar şiddet içermektedir ve şiddet içerdiği içinde sivil itaatsizlik olarak asla kabul edilemez. Şiddet içeren bir eyleminde savunucuları hükümetlerin uyguladığı politikaların yanlışlıklarını ve olumsuzluklarını kendilerine bahane ve mazeret göstererek eylemlerini akıl ve mantık dışı, vicdani olmayan bir şekilde şiddet içererek yapmaları terör olarak ifade edilir.
Unutulmamalıdır ki demokratik yöntemler dışında yapılan insan haklarının ihlal edildiği şiddete başvurulan hiçbir mücadele ve eylem asla kendini masum bir halk mücadelesi olarak ifade edemez.