Lohusalık dönemi, anne olmuş bir kadının hayatındaki en mutlu dönem olarak bilinmesine rağmen hormonal etkiler, yeni roller, değişen ilişkiler, uykusuzluk, düzgün beslenememe, bebek de ya da anne de sağlık problemleri nedeniyle psikolojik olarak oldukça karmaşık ve zorlu geçen bir dönemdir. Annelik kutsallaştırıldığı için bu dönemin zorlukları göz ardı edilmekte, bir lohusanın kırılgan psikolojisi pek fark edilmemekte, bebeğe fazlaca odaklanılmakta ve toplumsal olarak da bu konu hala yeterince konuşulmamaktır.
Son yıllarda sosyal medyada yaygınlaşan instamomların çok keyifli görünen hayatları da yeni doğum yapmış, kendini oldukça yorgun, şaşkın ve belki çaresiz hisseden, duygusal iniş çıkışlar yaşayan kadınların kendilerini onlarla kıyaslamalarına sebep olabilmektedir. İnstamomların hamilelik sürecinde almadıkları kilolar, hastanedelerdeki janjanlı videolar, doğumdan sonra neredeyse daha fit olmaları, bebekleri ile müthiş bir uyum yakalamaları, bir örnek giyinmeleri, yorgun ve tükenmiş görünmemeleri, bunlardan şikayet eder gibi görünmelerine rağmen verdikleri tersine mesajlar ve imajlar; doğumsonrası dönemini bu şekilde yaşamayamayan pek çok anneyi olumsuz yönde etkilemektedir.
Doğum sonrası dönem yukarıda da bahsettiğim gibi son derece hassas bir dönemdir. Anne olan kişi annelik sevinci yerine içinde bir boşluk duygusu hissedebilir. Bebeğine alışamayabilir. Hatta bebeğini sevip sevmediği konusunda bile emin olmayabilir. Bebeğine bağlanamadığını hissettiği için panik ve endişe yaşayabilir. Türkiye’de her 5 kadından 2’sinin bu tür süreçler yaşadığı bilinmektedir. Bu rakam aslında yanıltıcıdır çünkü bu hisler utanç yarattığı için gizlenilmekte ve yardım kaynaklarına başvurulmamaktadır. Hatta insanlar en yakınlarıyla bile bu konuları konuşmaya çekinmektedirler.
Bu etkenler risk oluşturabilir!
Her anne olmuş kişinin başına gelebilecek olan lohusalık hüznü, lohusalık depresyonu, takıntılar ve lohusalık psikozu için risk faktörleri şunlar olabilmektedir:
1) Önceden geçirilen psikolojik rahatsızlıklar: Bir kişinin psikolojik alt yapısının hassaslığı, stres toleransı, psikolojik dayanıklılık yani resilience seviyesi her zaman psikolojik sorunlar yaşama kapasitesinin de belirleyicisidir. Uzun süreli ya da kronik psikolojik sıkıntılar bu süreçte beslenip tekrar ortaya çıkabilmektedir.
2) Sigara, alkol, madde kullanımı: Bağımlılık yapıcı etkenler, duygusal iniş çıkışları arttırmakta ve pek çok psikolojik/psikiyatrik sıkıntı için zemin oluşturmaktadır.
3) Sosyal desteğin eksikliği: Kişinin çevresinde onu anlayan, dinleyen, paylaşımlar yapabileceği kişilerin varlığı her zaman iyi bir destek kaynağıdır. Bunlar olmadığında ya da kişinin etrafındaki kişilerle ilişkileri iyi değilse, bu insanların varlığı lohusalık süreci için büyük bir risk teşkil edecektir.
4) Eş ile iletişim eksikliği: Bir çocuk sahibi olmak ilişkideki problemleri gün yüzüne çıkartabilir ya da yeni sorunlar yaratabilir. Değişen roller eşlere ağır gelebilir. Eşler arasında iletişim azsa, bu dönemde duygu dalgalanmaları yaşayan anne, kendini her zamankinden daha yalnız ve eşi tarafından duygusal olarak terk edilmiş hissedebilir. Bebeğin doğumu başta neşe yaratsa da kötü giden bir evliliği daha da kötü hale getirebilir.
5) Anneliğe hazır olmama veya plansız gebelik: Anne olma kararı aslında son derece karmaşıktır. Toplumumuzda annelik kutsallaştırıldığı ve adeta dayatıldığı için çoğu zaman evlenen insanların hayatlarının nihai amacı haline gelebilmektedir. Fiziksel olarak bir bebek sahibi olabilmekle ruhsal olarak buna hazır olmakla aynı şey değildir. Bir çiftin yaşları geldiği için ya da evliliği sağlamlaştırmak adına çocuk sahibi olmaya çalışması o bebek için de bir şansızlık olabilmektedir.
6) Anne olan kadının kendi annesi ile olan çatışmaları: Bir kız çocuğun annesi ile olan ilişkisi kendi annelik süreçlerini her zaman etkiler. Anne ile çözümlenmemiş çatışmalar ve meseleler, bir bebeğin doğumu, yani anne olmakla tekrar farklı görünümlerle kendini belli etmeye başlayabilir. Yine bir kız çocuğun annesinden duyduğu annelik ve kadınlıkla ilgili yargılar ve söylemler bu dönemi daha zorlaştırabilmektedir.
7) Mükemmel bir ebeveyn olmaya çalışmak: Kendi annelik sürecini başkaları ya da sosyal medya örnekleriyle kıyaslamak annenin içinde bulunduğu yetersizlik ve çaresizlik hislerini arttırmaktadır. Çevreden gelen bu tür yorumlarda çok yıkıcı bir etki yaratmaktadır.
8) Doğum şekli ve sürecin nasıl yaşandığı: Doğum şekli bazen kişilerde bir takıntı haline gelebilmekte ve o şekilde gerçekleşmezse, ciddi olarak sıkıntı yaratabilmektedir. Hatta yıllar geçse bile hala bu konu bir takıntı ve pişmanlık olarak kalmaya devam edebilir. Herhangi bir doğum şeklini fazlaca idealize etmemek, gidişata göre doğum sürecine saygı göstermek de son derece önemlidir. Bazen planlarınızı aşacak bir süreç olduğunu hatırlamak faydalı olacaktır.
9) Emzirme sorunları: Emzirmenin kendisi de başlı başına psikolojik olarak ele alınabilecek bir durumdur. Emzirmenin faydaları, özellikle psikolojik faydaları sayılmayacak kadar çoktur. Fakat bazen bu süreç sekteye uğrayabilir, istenildiği gibi gelişmeyebilir. Bu durumun yarattığı utanç ve yetersizlik hisleri, çevredeki insanlar tarafından daha da zor hale getirilebilir. Bir anneye emzirme için yapılan baskılar ya da annenin kendi kendine böyle bir baskı yapması bu dönemi yine olumsuz yönde etkilemektedir.
Bir sonraki bölümde doğum sonrası sürecinin sebep olabileceği psikolojik ve psikiyatrik sıkıntıları, lohusalık hüznü, lohusalık depresyonu, takıntılar ve lohusalık psikozu ekseninde işlemeye devam edeceğiz. Sonraki bölümde görüşmek üzere.