“Başkaldırıyorum, öyleyse varız.” – Albert Camus
İnsanlık tarihi, adaletin işlevsizleştirildiği ve hakların sistematik biçimde ihlal edildiği dönemlerde en ağır insani krizlerle karşı karşıya kalmıştır. Filistin sorunu ise bu krizlerin en somut örneklerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Yıllardır süren engellemeler, yalnızca bir coğrafyayı kuşatmakla kalmamakta; aynı zamanda insan haklarının evrensel ilkelerini de ağır biçimde ihlal etmektedir. İnsan hakları, her bireyin insan olması bakımından sahip olduğu, devredilemez, vazgeçilemez ve evrensel nitelikli haklardır. (Kuçuradi 2011). Bu haklar, tarihsel, kültürel ya da siyasal bağlamlardan bağımsız olarak, insan onurunu korumanın temel zemini olarak görülmektedir (Çüçen 2012). Yaşam hakkı, özgürlük hakkı ve en temel insani gereksinimlere erişim hakkı, bir halkın elinden sistematik olarak mahrum bırakılmaktadır.
Tam da bu nedenle, geçtiğimiz günlerde Gazze’ye doğru yola çıkan Sumud Filosu, basit bir yardım girişimi olarak değerlendirilemez. Bu filo, insanlığın evrensel etik duyarlılığını, adalet arayışını ve evrensel hakların korunmasına yönelik kolektif bir başkaldırıyı temsil etmektedir. Filonun adını aldığı Arapça kökenli sumud kavramı; direnç, kararlılık anlamına gelmektedir. Ancak sumud, Camus’nün başkaldırı kavramına paralel olarak, edilgen bir kararlılık değil; Başkaldıran İnsan’da dile getirildiği üzere, varoluşu değerleriyle savunmanın ve haksızlıklara ‘hayır’ diyerek insan olmanın temel gerekliliğini ifade etmektedir.
Albert Camus’nun başkaldırı kavramı, başkaldırının bireysel bir tepki değil, kolektif bir varoluş biçimi olduğunu ortaya koymaktadır (Şerifoğulları 2023). Sumud Filosu tam da bu noktada, Camus’nün felsefesini günümüz koşullarında somut bir varoluş deneyimine dönüştürmektedir. Farklı dinlerden, dillerden ve kültürlerden gelen insanların aynı filoda buluşması, başkaldırının evrensel bir dayanışma diline dönüştüğünün kanıtıdır.
Bu çerçevede Kant’ın ödev etiği de özel bir anlam kazanmaktadır. Kant’a göre ahlaki eylemin değeri, sonuçlarından ya da doğuracağı faydalardan değil, ödevin bilincinden kaynaklanmaktadır (Kant 1999). Yani adalet talebi, çıkar gözetilmeden, koşulsuzca yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüktür. Sumud Filosu’na katılanların eylemi, tam da bu etik anlayışla örtüşmektedir: Ortaya çıkan insani ihlallerin doğurduğu sonuçlar karşısında susmak değil, insanlık onurunu savunmak bir ödevdir. Bu bağlamda yardımı ulaştırmak pratik bir ihtiyaçtan öte insan olmanın yüklediği ahlaki bir zorunluluktur.
Erişim engellerini aşmaya yönelik bu girişim, insan haklarının evrenselliğini yeniden hatırlatmaktadır. Çünkü insan hakları, bir halkın değil, tüm insanlığın onurunu koruyan ilkelerdir. Sumud Filosu’nun varlığı, bu ilkelere karşı işlenen ihlallere karşı evrensel bir “başkaldırı”dır. Camus’nün “hayır”ı, Kant’ın “ödev”iyle birleştiğinde ortaya çıkan hakikat şudur: İnsan, hak ihlallerinin karşısında sessiz kaldığında yalnızca ötekini değil, kendi insanlığını da kaybetmektedir.
Bugün sumud, bir halkın tarihsel ve kültürel direniş deneyimini yansıtan bir kavram olmaktan öteye geçerek, evrensel bir çağrı niteliği kazanmıştır. Hak ihlalleri altında dahi sürdürülen direncin kavramsal karşılığı olarak, sınırları aşan dayanışmanın evrensel dilini ve başkaldırının önemli bir ifadesini temsil etmektedir.
Sonuç olarak Camus’nün dediği gibi: “Başkaldırıyorum, öyleyse varız.” (Camus 1951). Bu varoluşsal başkaldırı, yalnızca bir halkın değil, insanlığın ortak değerlerinin ve haysiyetinin savunusudur. Tam da bu nedenle Sumud Filosu’nun taşıdığı yük, gıda ya da ilaçtan ibaret değildir; o gemiler insanlığın ortak ödevini, adaletin ve özgürlüğün yükümlülüğünü taşımaktadır.
Bir halkın özgürlüğü ihlal edildiğinde, özgürlük evrensel bir değer olarak geçerliliğini kaybettiğinden, hiçbir toplumun bütünüyle özgür kabul edilmesi mümkün değildir. Bir topluluğun onuru ihlal edildiğinde ise, bu ihlal yalnızca o topluluğu değil, tüm insanlığı ilgilendiren bir hak ihlali niteliği taşımaktadır. İşte bu noktada Sumud Filosu, bu hakikati görünür kılmaktadır: Dayanışma, insanlığın evrensel dili; başkaldırı ise varoluşun asli değeridir.
Kaynaklar
Camus, Albert. L’Homme Révolté. Paris: Gallimard, 1951.
Çüçen, A. Kadir. İnsan Hakları. Bursa: Sentez Yayıncılık, 2012.
Kant, Immanuel. Groundwork of the Metaphysics of Morals. Translated by Mary Gregor. Cambridge: Cambridge University Press, 1999.
Kuçuradi, Ioanna. 2011. İnsan Hakları. Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları.
Şerifoğulları, Gizem. Nasıl Yaşamalıyız? Camus Felsefesinin Sinemayla Serimlenişi. İstanbul: Sentez Yayıncılık, 2023.
















