Her ölüm erken ölüm... Peki çocuk ölümleri... Bu kadar klişe bir satırla özetlenebilir mi sizce?
Eğer minicik bir yüreğin erken yaşta durması karşısında sizin de gözyaşlarınız durmuyorsa zaten satırların devamı sizi kesinlikle ırgalamayacaktır.
TV'ye kan çanağına dönmüş gözlerle bakmıyorsanız, sorun büyük demektir.
Gönül pencerenizin pervazları birbirine çarpmıyorsa, kalbiniz taşlaşmış anlamı taşır.
Uyanın o derin uykulardan, belli ki neticeniz açıkta kalmış durumdasınız. Korkmayın, silkelenin ve herkes kendine gelsin...
Münevver Karabulut'la tanıştık bu acı haberlere... Araya yığınları da girdi ama çok yer bulamadı sütunlarda... Çünkü derbi maçları daha önemliydi, Meclis'teki yersiz kavgalar, Survivor'da potaya girenler, Arka Sokaklar'da olan bitenler...
Kimimiz de dest-i izdivaç derdine düşmüştük...
Saniyeler içerisinde elektrik aldığımızı sandığımız insanlarla önce çay karıştırıp sonra hayatımızı birleştiriyorduk. Bu kurguların esiri olurken, yapımcılara tonla para kazandırıyorduk.
Bu arada magazin servislerinden bir haber yükseldi...
Münevver Karabulut'un katili Cem Garipoğlu'nun cezaevinde canına kıydığı öğrenildi.
Vicdanlar biraz soğudu, dizi ve spor programları yeniden reyting rekorları kırdı.
Hakem hataları, insan hayatına mal olan hatalardan daha önemli hale geldi.
Çok sonraları Özgecan Aslan kızımızın vahşeti serildi gözümüzün önüne... Günlük hayatta yapacağı en kolay eylemi gerçekleştirmiş, okuldan çıkıp minibüse binerek evine gitmeye çalışmıştı. Dört ayaklıların bir zararı yok ama iki ayaklı insan dışı varlığın bu kadar 'hayvan'laşacağını kimse hayal edememişti.
Önce canı yandı ardından vücudu Özgecan'ın...
Ülkenin geleceğiydi, anne babasının biriciğiydi...
Ayağa kalktık, tepki gösterdik, isyan ettik
Birkaç gün sonra magazin haberleri baskın çıktık
Aileyi acısına, ülkeyi kaderine terk ettik...
Eski eş cinayetleri, çocuk istismarları bitmedi...
Son olarak minik Eylül çıktı karşımıza...
Bayram yapacaktı, Bursa'dan Ankara'nın Polatlı ilçesine gittiler ailesine...
Orada yaşamayı çok istiyordu 8 yaşındaki Eylül...
Arkadaşlarıyla oynamak için kapının önüne çıktı, bir daha dönmedi...
Cesedi bulundu... Bir direk dikilmişti tepesine
Orada yaşayamayacak Eylül ama artık ebedi istirahatgahı yani mezarı Polatlı'da olacak...
Arzusu vasiyete dönüştü...
Acı döküldü Baba İbrahim Yağlıkara'dan, "Cani yavrumu boğarak öldürmüş" dedi.
Hadi şimdi boğazımızdan rahatça geçsin yeni yudumlar... Kursağımıza takılmadan...
Akabinde Leyla geldi... 4 yaşındaydı sadece
Açlıktan öldü o da...
Hadi şimdi fütursuzca yemek yemeye gidelim, akıl tutulmalarımızla...
Kafamız Leyla oldukça, Eylül soğuğunu kalbimizde tutmadıkça...
Niceleri kapıdadır katliamların, dolacaktır yeri yeni mezarların
Yeni Leyla ve Eylül'lerle...