Sevgili hanımlar yalnızca bana oluyor bilmiyorum ama son dönemde inanılmaz rahatsızım…‘Pozitif ayrımcılık’ söylemleriyle boncuklar dağıtanlar ardından kullandıkları kifayetsiz kelimelerle bir çuval inciri sonsuz berbat ediyor…
Siyasete çok fazla aklım ermez ancak uzaktan kumanda ettiğim kadarıyla erkeklerin hegemonyasında yürütülmeye gayret edilen bir meslek kolu gibi. İktidarından muhalefetine kadar herkesin dilediği gibi konuşabildiği, Meclis çatısı altında, dokunulmazlık zırhını da kuşanarak, bir elleri yağda diğerleri balda keyifler de gıcır durumda görünüyor. Allah mutluluklarını daim etsin… Geçtiğimiz haftalarda olayların arkasının kesilmediği süre zarfında internet portallarında sörflerken, birden karşıma çıktı, o da ne? Milletin haklarını, helalini, namusunu koruması için Ankara’ya gönderdiği bir vekil kürsüde konuşma yapan diğer vekile ana avrat düz gidiyor. Başkan dahil olmak üzere herkes şaşkın ancak galiz küfürler havada uçuşuyor. Yazılanlar ise Allah’tan sinkaflanmış, aksi takdirde çocuklarımıza AİLE BOYU İNTERNET ERİŞİMİ yasağı getirilsin diye değil başkente, Fizan’a dahi yürürüm… Birkaç gün sonra aynı milletvekilinin 4 gazeteci hanıma, “ Sizin bacak aranızı çekip yayınlasam, ben ahlaksız oluyorum. Siz yapınca gazetecilik oluyor” demesiyle dumur sürecim tavan yapmış oldu. Ben gazetecilikten anlamam ancak bu hanımefendilerin de suçlu olduğunu pek sanmıyorum. Kaldı ki centilmen beyleri mumla aradığımız şu dönemde bizleri temsil etme sıfatıyla orada bulunan beyefendi görünümlü şahısların bu davranışları, toplumsal olarak nasıl bir buhranın içinde olduğumuzun da en önemli kanıtlarından birisi olduğunu düşünüyorum.
Gelelim diğer meseleye… Başbakanımız yaklaşık 3-4 yıldan bu yana nüfusumuzun yaşlanmasından mütevellit çiftlerimizi yatak odalarından çıkmamaya davet ediyor. ‘En az 3 çocuk’ sloganıyla son olarak maddi desteğin de sağlanacağı ortaya çıktı. Açlık sınırının dahi bin 500 liralara yaklaştığı bir dönemde kuş tüyü yastıklarımızdan kafamızı kaldırmadan gaza basmak, benim zihnimde Türkiye’nin gelecek yeni neslinin daha borçlu ve fakir olacağı izlenimini de kuvvetlendiriyor. Bazı durumlar ise bundan daha da farklı… Birtakım iş kazaları yüzünden veya ebeveyn olmaya hazır hissetmeyen aileler kürtaj yöntemine başvurmak istiyor. Biz kadınların en doğal hakkı olduğunu düşündüğüm bu olgu kimi çevrelerce ‘cinayet’ sınıfına sokuluyor. Neredeyse taammüden adam öldürme noktasına geliyor. Ancak cümlemin de ortasında vurgulamaya çalıştığım gibi vücut ve karar mekanizması bana aitse, ellere ne hacet… En son bomba ise devletimizin kanalı olan TRT’de patladı. Türk düşünürü olarak lanse edilen ve benim bunu çokça düşündüğüm Ömer Tuğrul İnançer’in, “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizlik. Her şeyden önce estetik değil. Çok lazımsa beyinin arabasında 8-9 aylıkken arabayla tur atsınlar” açıklaması, tüylerimi esas duruşa getirdi. Annelik kadar kutsal bir durumu, hala ‘erotik’ gösterme çabası kimin haddinedir acaba, hamileden nasıl bir estetik beklenmektedir, – ki yabancı ünlülerin dergiler için verdikleri pozların ne kadar sanatsal durduğu gerçeğini de yadsımayalım-, bu söylemle gerçekten ortaya konulmak istenen nedir? Otobüste dahi saygıya hürmeten yaşlı insanların yer verdiği hamilelerimizi eve tıkıp ne yapacaksınız? Velhasıl, kültürel anlamda son derece yoz bir duruma gitmekteyiz. Entelektüel anlamda kitaplarm okuyup, ülkeyi geleceğe taşımak varken, işimiz gücümüz, hanımların orasını burasını konuşmak oluyor hala… Bırakın efendim, oramı buramı… Dokunmayın artık…