Kyoto Protokolü’ ne göre ülkeler karbon salımlarını düşürmekle yükümlüdürler.
Ülkeler kağıt endüstrisi, enerji santralleri gibi belirli sanayi kuruluşlarına sınırlamalar getirmektedir.
AB’de bu uygulamalar uygulanmaktadır.
Belirlenen seviyeden fazla salım yapacağını anlayan bir şirket başka yerlerden Karbon Kredisi bulmak zorundadır. Bu talep Karbon ticaretini ve borsasını ortaya çıkarmıştır.
BMİDÇS Uygulama Birimi’nin bir Ek 1 ülkesinin salım hedeflerine uymadığına karar vermesi durumunda o ülke salım hedefi farkı ile birlikte fazladan %30 daha salınımını azaltması gerekmektedir. Aynı zamanda ülke salım ticareti programın yüzde 50’sini kapsamaktadır.
Türkiye’nin kişi başı sera gazı salınımı 5,9 ton OECD ortalamasının 1/3’ü Avrupa Birliği ortalamasının 1/2’si kadardır.
Türkiye’nin küresel ısınmaya katkısı son 150 yılda %0,04 oranındadır.
1990 yılında 187 milyon ton sera gazı salınımı, 2009 yılında 370 milyon tona çıkmıştır. Günümüzde enerjisinin %20’sini yenilenebilir enerjiden elde eden Türkiye 2023’te bu oranı %30’a çıkartmayı hedeflemektedir.
Sözleşme sanayileşmiş ülkelerin sera gazı salımlarını stabilize etmeleri yönünde bağlayıcı olmayan bir yükümlülük tanımlarken, Protokol sanayileşmiş ülke taraflarına bağlayıcı sera gazı salım sınırlama ve azaltım yükümlülükleri getirmiştir.
Protokolün ülkelerin onayına ve uygulamasına hazır hale getirilmesi için gerekli ayrıntılı uygulama kuralları 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir.
“Marakeş Uzlaşmaları” olarak adlandırılan bu kurallar 2005 yılında Protokol’ün 1. Taraflar Toplantısı’nda onaylanmıştır. 16 Şubat 2005’te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne Mayıs 2010 itibariyle 191 ülke ve Avrupa Birliği taraftır.
Protokol, Sözleşme’nin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi” uyarınca taraflar arasında yükümlülükler açısından gelişmiş ülkelere bağlayıcı salım azaltım yükümlülükleri getirmektedir.
Protokol EK-B listesinde yer alan EK-I Tarafları için, salım hedefi olarak bilinen sayısallaştırılmış salım sınırlama veya azaltım yükümlülükleri belirlemiştir.
Protokolün EK-B listesinde yer alan EK-I Tarafları, 38 sanayileşmiş ülke ve Avrupa Topluluğu’nu içermektedir.
Protokol EK-B’de listelenen gelişmiş ülke taraflarının 2008-2012 yılları arasını kapsayan ilk yükümlülük döneminde toplam sera gazı salımlarını 1990 düzeyinin % 5 altına indirmelerini öngören, toplu bir hedef veya tavan koymuştur.
EK-I Tarafı ülkelerin bireysel salım hedefleri “tahsis edilmiş miktar” olarak tanımlanmaktadır.
Taraflar salım sınırlama veya azaltım yükümlülüklerini yerine getirmede Protokol kapsamında oluşturulan “esneklik mekanizmaları” ndan yararlanabilmektedir.
Türkiye bir OECD üyesi olarak BMİDÇS 1992 yılında kabul edildiğinde gelişmiş ülkeler ile birlikte Sözleşme’nin EK-I ve EK-II listelerine dâhil edilmişti.
2001’de Marakeş’te gerçekleştirilen 7. Taraflar Konferansı’nda (COP7) alınan 26/CP.7 sayılı Kararla Türkiye’nin diğer EK-I Taraflarından farklı konumu tanınarak, adı BMİDÇS’nin EK-II listesinden çıkarılmış fakat EK-I listesinde kalmıştır. Türkiye 24 Mayıs 2004’te 189. Taraf olarak BMİDÇS’ne katılmıştır.
Türkiye 5386 Sayılı Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 5 Şubat 2009’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kabulü ve 13 Mayıs 2009 tarih ve 2009/14979 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın ardından, katılım aracının Birleşmiş Milletlere sunulmasıyla 26 Ağustos 2009 tarihinde Kyoto Protokolü’ne Taraf olmuştur.
Sera etkisi yaratan gazların salımlarını kısmak üzere sanayileşmiş ülkelere çeşitli hedefler belirleyen uluslararası bir anlaşma olan Kyoto Protokolü’nde sera etkisi yaratan gazlar küresel ısınmanın nedenleri arasında gösterilmektedir.
Protokole imza atan her ülke, kendi özgün hedefini tutturmaya söz veriyor.
Anlaşma uluslararası hukuk içinde bağlayıcı olabilmek için, 1990’da sera etkisi yaratan gaz salımlarının en az yüzde 55’inden sorumlu olan ülkelerin imza atmış olmasını şart koşuyor.
Anlaşma, dünyadaki bütün salımın yaklaşık dörtte birinden tek başına sorumlu olan ABD’nin 2001’de çekilmesiyle ciddi şekilde yara almıştır.
ABD Başkanı George W. Bush, protokolü uygulamaya kalkmanın ABD ekonomisine ağır hasar vereceğini söyleyerek, 2001 yılında anlaşmadan çekilmişti.
İklimle uğraşan birçok bilim adamı Kyoto Protokolü’nde belirlenen hedeflerin sorunun yalnızca yüzeyine temas edebildiğini söylemektedir.
Anlaşma sanayileşmiş ülkelerin salımlarını yüzde 5 oranında düşürmeyi hedeflerken, iklimle uğraşan birçok bilim adamı, küresel ısınmanın dehşetli sonuçlarının önünü alabilmek için katılımcıların salımlarını yüzde 60 oranında azaltması gerektiğinde düşünmektedir.
Kyoto’da kabul edilen yükümlülükler bazı ülkelerde, bazı ABD eyaletleri ve AB’de yasa niteliğinde kabul edilmiştir.
Bu statü, protokolün yürürlükte olacağını göstermektedir.
Anlaşma iklim değişikliğinde en az paya sahip olmalarına karşın sonuçlarından en çok etkileneceklerin gelişmekte olan ülkeler olduğunu ve bu ülkelerin çoğunun anlaşmaya imza attığını belirtmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin özel hedefleri tutturma yükümlülüğü bulunmamakla birlikte salım düzeylerini bildirmek ve ulusal çapta iklim değişikliğini hafifletme programını geliştirmek zorundadır.
Nüfusları ve büyüyen ekonomileriyle geleceğin büyük çevre kirleticilerinden olmaya aday Çin ve Hindistan protokole imzalayan ülkelerdir.
Salım değiş tokuşu ülkelerin üzerinde karara varılmış sera gazı salım düzeylerinin alım satımına izin verilmesi anlamına gelmektedir.
Çevreyi yüksek düzeyde kirleten ülkeler gerçekleşenden daha fazla salım düzeyi hakkı olan ülkelerden kullanılmamış kredileri alabilmektedir.
Ülkeler çevrenin karbon emme özelliğini artıran etkinlikleri karşılığında kredi kazanabilmektedir.
Ağaç dikme ve toprağın korunması gibi etkinlikler, ülkenin kendi topraklarında ya da aynı ülke tarafından gelişmekte olan ülkenin toprakları üzerinde uygulanabilmektedir.
Dünyadaki her bireye eşit miktarda bir gaz salım kotası verilmesi ilkesi gelecekte uygulanabileceği öngörülmektedir.
“Kısma ve Birleştirme” zengin ülkelerin salımlarını “kısma” oranlarının toplamda bilim adamlarının gezegenimizin kaldırabileceğini düşündüğü kirlenme miktarına denk düzeyde “birleşmesi” amacına göre ayarlanmasını önermektedir.
ABD ve Avustralya, Kyoto Protokolü’nün bütün süreçlerine baştan sona katılmış olmalarına ve kabul edilen metni imzalamış olmalarına rağmen kendi iç politik gerekçeleri sebebiyle Protokol’ü onaylamamışlardır.
Avrupa Birliği, üyelik sürecindeki tüm ülkelere, AB’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere katılma koşulunu ortaya koymaktadır. Ancak ülkelerin bu sürece nasıl katılacaklarına dair ulusal politikalarına doğrudan müdahalede bulunmamaktadır.
Kyoto Protokolü Türkiye’nin 2012’den sonraki dönemde iklim değişimine karşı daha ciddi önlemler alma yükümlülüğü olduğunu göstermektedir