Nisan ayı artık baharın güzellikleriyle değil, soğuk ve siyasi bir endişeyle gelir oldu.
Siyasetin ülke ve insanlar üzerinde kurduğu baskı öylesine yoğun ki, ne ekranlardan ne de yüz yüze yapılan konuşmaların yarısından çoğunun içeriğinin siyasi olması maalesef toplumsal bir gerçek hatta sıradanlığa dönüştü.
Her zamanki sorunumuz olan ağzı olanın konuşuyor, adam olmayan önemli, hiçbir vasfı olmayanın en bilgili gibi ortalarda dolaşması olayı maalesef siyasi durumlarda iyice belirginleşiyor.
Bakıyorsunuz selam vermem dediğiniz insanlar kendine oy toplama telaşında. Üstelik siyasette yükselme sahnesinde kendini öyle kurgulamış ki ne geriye dönüp yaptıklarına bakıyor ne de kim olduğuna. Öyle bir inanç, öyle bir özgüven patlaması!!!
Bu toplumu insanlıktan çıkaran da, insana pabucunu ters giydiren de aynı kişilerken, biz konuşup duralım, ne olacak? Sonuç hep koca bir hiç!
Velhasıl şehir birbirinden garip olaylara gebeyken, insanlar tarifsiz bir çaresizlikle boğuşuyorken, pek çok kişi derdine muhatap bile bulamazken, sırf üç beş kişiyi tanıyor diye bir yerlerden nemalananlar, ne çok mesleğe olan inancı da sömürdüler.
Sömürdüler diyorum çünkü hiçbir eğitim almayan hatta buna gerek te duymayan, her iş yaparımcıların başımıza icat ettiği türlü mesleklerden oldu tüm bunlar
Ne gerçekten yıllarca yutulan tozlar bir yere götürdü insanları ne çürütülen dirsekler.
En önemlisi dönemin tabiri olan PR oldu ki, PR ını sağlam yapan hatta sosyal medyasında kalktığından yattığına her anına paylaşanlar daha bir mühim oldu.
Ama onlar bilemediler ki içi boş olan her şeyin kapağı açılınca durum anlaşılıyor. Yani eninde sonunda kendi başına patlıyor kapak. O zaman iş işten geçiyor ama nafile
Toplum doğruyu anlayıncaya kadar atı alan Üsküdar’ı geçmiş, bir sürü kendini bilmez yollara dökülmüş oluyor.
Yani sevgili okur
Bu Nisan öyle pek güneşli, çiçekli, böcekli, aşklı, sevgili değildi.
Bu Nisan her zamankinden daha sertti hatta çetin olacaktı, nitekim öyle de oldu.
23 Nisan günü bile çocukların o, incecik allı güllü, tüllü kısa kollu yazlık kıyafetlerine inat, soğuktan derhal içeri kaçın dercesine, serindi.
Ne çocuklar yaşayabildi keyfini, ne büyükler
Ama boynu büküklük bu ülke çocuklarının, insanının neredeyse tarihle beraber yazılmış kaderi, olmazsa olmazı.
Kendine göre havası hoşların ancak sosyal medyalarında paylaşıp nezaket gösterdikleri ve ne kadar mazlum insandan etkilendiklerini, bu sebeple de yardım ettiklerini de ilanen duyurdukları köşecikler
Sahi bu memleket insanı sosyal medya olmadan nerede geziyor, ne yiyor ne içiyordu?
Ben vallahi hatırlamıyorum. Hatta ömrü hayatında yaralı parmağa şeytmemiş olanların bile yüzbinlerce takipçisi olup, hayranlarının neredeyse takma dişlerine kadar talip olacakları insanlar ne zamandır bizim buralarda yaşıyorlar, cidden bilmiyorum.
Bildiğim bir şey varsa, bu Nisan, giderek beyni sulanan, eskiden televizyondu, diziydi derken, şimdi facebook, twitter, instagramdan çıkmayan, çıktığında dünya başına çöken bir millete dönüştüğümüz
Bu da Amerika’nın oyunuysa eğer, deyyuslar bizi yine fena halde getirdiler oyuna
Zira televizyondu, bilgisayardı derken, şimdi de tablet, akıllı telefondu diye ekrana eblek eblek bakarken, okumayı, soru sormayı unuttuk ki Allah topumuza yardım etsin.
Velhasıl millet
Nisan geldi ama ne çare, insanlık elden gitti, insanlık…