Tam gün yasası veya Sağlık Bakanlığı’nın deyimi ile “ya muayenehane ya da devlet kurumu hastaneler” uygulaması, devlet hastanelerinde boşalmalara yol açıyor.
Geçen sayımızda, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki hasta yakınlarının, ziyaret saatleri sonrasında, yaşadıkları çileleri anlatmıştım. Bursa’nın uzak mahallelerinden gelen veya başka illerden gelip de Bursa’da kalacak yerleri olmayan hasta yakınlarının, hastane bahçesinde ağaç altında, çimenlerin üzerlerinde bin bir güçlük içinde beklemeleri, uyumaları, küçük çocuklarını uyutmalarından söz etmiştim.
Konuyla ilgili pek çok kişi görüşlerini benimle paylaştı. Ama, bir tek yetkili çıkıp, “bizler bu sorunu çözeceğiz” demedi.
Neyse, buna da şükür. Yazıyı okuyan yetkililer, tepki vermeseler bile, bizim gözümüzün kulağımızın üzerlerinde olduğunu, hatta, toplumda geniş yankı uyandıran bu yazının da kendi eksikliklerini gizlemeye yetmeyeceğini anladılar ki, ses vermiyorlar.
Yine hastanelerle ilgili bir konuyu gündeme getirmek zorunda kaldım.
Bu kez, hastanelerin sağlık tedavileri ve uzman hekimlerin hastaneleri birer ikişer terk etmeleriyle ilgili konu.
Sağlık Bakanlığı’nın uygulamasına karşı çıkıp hem muayenehane hem de hastanede görev yapmak istediklerini anlatan doktorlar, bakanlığın bu konudaki taviz vermez tutumları nedeniyle gelir kayıplarına uğradıklarını ileri sürüp hastanelerden istifa etmeye başladı.
Burada, ne doktorları ne de hastaları ne de tam gün yasası olarak isimlendirilen hastane veya muayenehane tercihleri konusunda bakanlığı eleştirmek yersiz.
Oturup düşünülüp bir ara formül bulunması gerekiyor.
İnsan olarak bizler, sağlık kurumlarına, doktorlara, hatta bazı zamanlarda basit bir enjeksiyon yaptırmak için bile iğnecilere ihtiyaç duyuyoruz.
Sağlık çok önemli.
Doktorlar, eskiden alışmışlar. Günün belirli saatlerinde kamu hastanelerinde çalışıyorlar. Sonra, hızla muayenehanelerine koşuyorlar. Kamu kurumlarından sağlık tedavisi almak isteyen onlarca kişi, muayenehane kıpısında kuyrukta doktoru bekliyor.
Her muayene sonrasında hatırı sayılır bir ücret doktorun cebinde.
Sonrasında kamu hastaneleri, sanki bu doktorların özel hastaneleriymiş gibi, muayenehanelere gelen hastalara öncelikli şifa dağıtım merkezleri oluyordu.
Burada, bütün doktorları aynı uygulamayı yapmakla suçlamıyorum. Ama, ben dahil pek çok arkadaşım, sırf hastanede daha iyi bakılmak uğruna pek çok doktorun muayenehanesinden geçen insanlarız. Bunu hala unutmadık. Unutamıyoruz da.
Sağlık hizmetinde madalyonun birde öteki yüzü var.
Hastaneler. Devlet Hastanelerinde sağlık tedavi ve hizmetlerinde sıkıntılar mevcut.
Bu sıkıntıları hepimiz biliyoruz. Birde hastanelerin en büyük müşterisi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Yani, ülkemizdeki nüfusun yüzde 90’ı sağlık sigortası kapsamında devlet güvencesinde. Sigortalılara, özel sağlık kurumlarının açılmasıyla birlikte, devlet kurumları özel sektörle rekabet edemez hale geldi. Hastanelerdeki yatırımlar zamanında yapılmadı ya da yapılmak istenmedi.
Bugün geldiğimiz noktada ise, parası pulu olan doktorlar birleşip hastane kuruyorlar. Olmayanlarda arkadaşlarının kurdukları hastanelere gelip, devlet hastanelerindeki görevlerinden ayrılıveriyorlar. Neticede, doktorlar bakanlığı, bakanlık doktorları suçluyor.
Devlet hastanelerinin iş hacmi düşüyor. Kamu kaybediyor…