İnsanoğlu olarak yaşamımız boyunca yapmak isteyip de yapamadığımız binlerce olay vardır. Yardım vardır. Eylem vardır.
Bazın çok sevdiğimiz birisini kırdığımızda söylemek istediğimiz sözler boğazımızda düğümlenir.
Ağımızdan hiç çıkamaz.
Ama hepsinin telafi edilmesi mümkündür.
Çünkü, hayat var olduğu sürece, insanların hatalarını tamir edebilmesine imkan vardır.
Telafisi mümkün olmayan olaylar ise geri dönülmez bir kavşak gibidir.
13 Mayıs tarihi, ülkemiz için, Manisa için, Soma için, madencilik sektörü için kara bir leke olarak tarihe geçti.
Tam 301 kişi hayatını kaybetti, madende meydana gelen ve henüz sebebi tam olarak belirlenemeyen ve karbonmonoksit zehirlenmesi sonucu ölen, şehit olan tam 301 kişi.
Onların hepsinin aileleri vardı.
Çocukları vardı.
Anne babaları vardı.
Kimisi henüz dünyaya gelmemiş, doğmamış çocukların babaları idi.
Sabah ezanıyla yataklarından kalkıp, hazırlanıp işlerine giderken eşlerine veda etmişlerdi.
“Haklarınızı helal edin” deyip yerin yedi kat altındaki madene inip kazma sallamaya başlamışlardı.
Aslında bu iş onlar için ekmek parası idi.
Kömür, bizim gibi insanlar için kış soğuğunda ısındığımız, bizleri mutlu eden bir yakacak idi. Bu yakacak, sadece maden ocağında değil, evlerimizde yandığı sırada, gaz sızdırması sonucu binlerce canı almamış mıydı?
Bursa’da veya ülkemizin dört bir köşesinde, “sobadan sızan karbon zehirleri bir aileyi yok etti…” diye başlayıp, sonrasında “katil kömür…” diye başlıklar attığımız çok haber yaptık.
Aradan birkaç saat geçmeden, eğer olay kış günü meydana geldi ise, yine içinde kömür yanan soba başına geçip kendimizi ısıtmaya devam etmedik mi?
Daha birkaç dakika önce lanet okuduğumuz o kömür sayesinde, soğuktan titremekten üşüyen kemiklerimizi ısıtmak için yine soba başında toplanmadık mı?
Toplandık.
Soma’da, aslında dünyanın dört bir köşesindeki maden ocaklarında da durum aynı değil midir?
Babalarını madene kurban veren çocuklar, ailenin ekmek parasını kazanmak için o madene kendileri iner.
Babalarının kazdığı yerden kazmaya ve o kömürleri çıkarmaya devam etmek zorunluluğu var.
Çünkü, o bölgede başka geçim kaynağı yok.
Çünkü, o ailelerin sağlık, sosyal güvenceleri yok.
Ailelerinden en az bir kişi o madene inip çalışmak zorunda.
Anne-babaları için çalışmak zorunda.
Sosyal güvence temini altında kalabilmesi için eşleri için, çocukları için, hatta doğmamış çocuklarının geleceğinin garanti altına alınması için çalışmak zorundalar.
Hep umutları vardır.
O madenden kurtulmak.
Belki bir gün hayatta, beklenmeyen bir değişim olur da, babasını kurban verdiği o madende bir daha çalışmak zorunda olmadığını hayal ederek işe giderler.
Yine, yerin yedi kat altına inip, madeni kazmak zorundadırlar.
Çünkü, başka yapacak işleri yok. Biz, yatıp kalkıp halimize şükür edelim.