Geçen gün penceremden dışarı bakarken, arkadan, derinden televizyondan gelen haber içimi acıttı. Uşak’ta bir kadın, bir anne, minik yavrusunu emzirirken, eski kocası tarafından öldürülüyor. Üstüne üstlük devlet koruması altındayken… Cama atılan taşın nereden geldiğine bakmak için pencereden dışarı göz atarken, alnının ortasından tek kurşunla Hakk’ın rahmetine kavuştu Hatice Pala… Yavrusu ise henüz 1.5 yaşında… Elimdeki kahve fincanından bir yudum almak istedim ancak içim almadı, tükürdüm… Hatice’yi tam da en deli dolu çağlarında kefene mahkum eden zihniyeti gördüm penceremin camında ve aslında onun yüzüne yapmak istediğimi gerçekleştirdim… Minicik yavrusunu zor şartlarda, tek başına, ailesinden edindiği kıt kanat parasıyla doyurmaya, büyütmeye, ülkesine bağlı, büyüklerine saygılı, küçüklerine sevgili bir birey olarak yetiştirmeye çalışan gencecik Hatice, kara toprağın altında yatıyor şimdi… Bir anda titreme geldi üzerime temmuz sıcağının tam da ortasında. Ölümün soğukluğu, musalla taşının dönüşü olmayan ağırlığı sindi vücuduma… Pencereden uzun uzun dışarıya bakıp bir kez daha insanlığa baktım… Benimle beraber aynı anda cama bakan Hatice Pala, birkaç saniye sonra fani dünyaya veda edip, cennetin kapısını aralarken, evladını düşündüm… Birkaç damla yaş kendiliğinden aktı gitti gözümden… O çocuğun şimdi intikam duygusuz, anne şefkatinden nasıl mahrum büyüyeceğini düşündüm… Bu sırada fark ettim ki ellerim birbirine o kadar kuvvetli kavuşmuştu ki… Bir kadın olarak, her şeyden önce bir insan olarak, kaderimizin nasıl ilerlediğini, hayatın bizi nereye götüreceğini, cennet ülkemizde her an cennete nasıl gitme olasılığımızın olduğu düşüncesiydi ellerimi birbirine zincirleyen… “Korkmadan yaşayın, savunun kendinizi, mücadele edin” diyen uzmanların, gözü dönmüş insan müsveddeleri karşısında ne kadar dirençli olabileceğini hayal ettim. Güneş yüzü görmeden, denizin dibinde otururken ayağını dahi sokamayanların çaresizliği, isyankar ruhumu iyiden iyiye tahrik etmişti… İyi bir kadın dayanışmasının neleri başardığını Türkiye’de örnekleriyle fazlasıyla gördük ve belki de bundan sonra da görmeye devam edeceğiz… Hatta sivil toplum kuruluşları olarak deklarasyonlar yayınlanmaya, şiddet telin edilmeye, kadın cinayetleri lanetlenmeye de devam edecek. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, ‘şiddet buton’larını dağıtmayı sürdürecek… Ama unutmayın dostlar, siz bu satırları okurken, nice Haticeler, Ayşeler, Fatmalar, sebepsiz yere, masum canlarıyla dünyayı terk edecek… Şarkı hep aynı nakaratı tekrarlayacak… “Dünya döndükçe, sadece bu yüzden hep öldük, hep öleceğiz…”